Bir ÖSS derdinin de bittiğine şahit olduk. Kalp krizi geçiren arkadaşlarımı dahi düşündüğüm zaman anlıyorum ki büyük bir yükün altından kalkmışız. Ne kadar büyük bir komedidir bilmiyorum ama ucuz hastalıklarım da oldu bu ağır yükün altında bir ömür sürecek olan. Güvensizlik, kendine dair kayıplar ve dahası…Diliyorum ki yeni nesil bunun yine bu coğrafyada yaşanması zorunlu olan bir olgu olduğunu anlamış ve aslında o kadar önemli bir mevzu olmadığını çözecek zihne ulaşmıştır. Keza hayat en dipte olanı tepeye taşıyabilen, en tepede sandığımızı da aslında ömrü boyu bodruma kilitleyebilen bir yapı. Hayat onların hikayelerini yazdı biz gözlerimizi kapamayı seçtik. ÖSS’den çıkan arkadaşlarıma ve geleceğinde bir yerde onu barındıranlara tavsiyem odur ki gözlerinizi açın.Bir anlık oldu bittiye şahit oldunuz mu ? Ben oldum, gayette rahatsız oldum hatta bunun sonucunda. Size demiştim öyle değil mi herşey ÖSS ile bitmiyor ve güzel günler de bu şekilde başlamıyor diye. Evet aynen öyle….Henüz bir gün önce yürütmeye sunulan onaylanması kesin olan bir yasadan söz ediyorum. YÖK ve birkaç özel üniversitenin uyuşmazlıklarını çözmeye çabalayan bir birliktelik gerçekleşti. Sabancı, Işık gibi Üniversiteler öğrencilerini alanlarına sokuyor ve bölüm seçme işlemlerini gelecek bir zamana bırakacak ilerici ve akıllı bir sistem takip ediyordu. YÖK her zaman ki gibi güzel yapılan her işi eşelemek maksadıyla bu konuya eğildi. Bunu böyle söylüyorum her ne kadar yazın diline uygun olmasa da bunun manası tam anlamıyla eşelemek.Başlarda YÖK’ün sert tavır aldığı bu yöntem de çarklar bir anda ters işlemeye başladı, Abdullah Gül, “e iyi yöntemmiş” dedi çünkü. Keza bu ülkenin sultanlıkla yönetilen bir sistem olduğunu ve eğitim konusunun da bu özde ulema tavrın arkasına kapatılması gayette mümkün. Sonuç olarak yasa onandı yürütmeye ve ardından da imzaya sunulacak. Peki bunun sonucunda ne olacak ?Karmakarışık bir metni incelemek, istediği yere çekilen gazete haberlerinden daha hoşnut bıraktı beni ve yasa metnini inceledim. Kısaca örnekleyecek olursak.Kahramanımız Tuna, bir ömür süründükten sonra ÖSS belasına çatmıştır, atlattım bitti oh derken hayallerinin kaçırdığı ipini göz ardı ederek istemeye istemeye de olsa Hacettepe Sosyoloji’ye yerleşmiştir, bu vatandaşın 326 gibi bir EA2 puanı ve yine o civarlarda bir MF2 puanı vardır. Üniversiteye girdiği günden beri ensesinde olan YÖK gene birşeyler yapmış ve bu kanunu ortaya çıkarmıştır. Kafasında neşeyle ampuller yanan Tuna ufak tefek incelemeler puan karşılaştırmaları ve kontejan açıklıklarına dikkat ederek görür ki yine bir EA bölümü olan Hacettepe’de iç mimarlık okuması mümkündür. Hatta teorik olarak sayısal bir bölümü dahi puan kaybı yaşamadan okuyabilir örneğin kahramanımız Hidrojeoloji gibi atraktif isimli bölümlerde bile yine teorik olarak okuyabilir. Hemen gerekli belgeleri öğrenir başvurusunu yapar. Üniversitenin bünyesinde değerlendirme yapan ve bu kişinin geçişinde mazur görmeyen akademisyen bir kurulun onayıyla da Tuna yeni dönemde iç mimarlık okumaya başlar.İşlemesi gereken ideal bir sistem. Ancak Türkiye’de yatay geçiş ve üniversiteler arası bu türden değişimlerde işleyen bir unsur var ki oda rüşvet ve kayırma. Yani bu neredeyse keyfi kararlar alan akademisyen kurulunun ne kadar kısa süre içinde zengin olacağını tahmin edebilir misiniz ? Yine teorik olarak Arkeoloji okuyan birinin Elektronik mühendisliği de okuyabilmesine sebep olacak bu sistem önem verilmeyen bilimlerde ne gibi etkiler yaratacak ? Onları nerelere sürükleyecek. Belki de değişimin sebebi çokta kapalı değil. Evet arkeoloji okuyan adam mühendislik okuyabilir ve yine evet ilahiyat okuyan adam kamu yönetimine geçebilir.Sorusu olan ?