Kadına mektup,‘’Mektup. Kendine has bir şiiri var. Ve yazacak bir şeyleri olan adamın suç aleti.Kelimeler ! Kelimelerden ve kelimeleri iyi kullanan erkeklerden tehlikelisi yoktur. Baş başa kaldığınızda seni güldürüp, sonra “Bak ! gülüşün az önce bir kelebek gibi pencereden uçup gitti” diyen erkek, sarhoş olup barda poponu elleyen erkekten çok daha tehlikelidir. Hele iş sekse geldiğinde; bir suçlu, katolik bir rahip ya da bir muhasebeci arasında hiç fark yoktur.Genelleşmiş zapping toplumunda insanların uzun süre aynı kişi ile yaşamalarını beklemiyorum. Ama erkeği ve kadını, hüsranlar arasında bocalayan tatminsiz hayvanlar olarak görmek de hiç hoşuma gitmiyor.Beni bu mektubu yazmaya iten sebep; zaten mektubu yazma sebebim ve ihtiyacım. Daha önce anlatmaya çok ihtiyacım oldu kadınlarıma kendimi. Ama onları farklı yöntemler, farklı seviyeler ve farklı algı süzgeçleri kullanarak yüzlerce karmaşık düzen ve karışım bir üslup ile yaptım. Bir çoğunda aynı yöntemleri kullandım. İksirimin formülü benzerdi. Farklı iksir yapmak istediğim/zorunda kaldığım kadınlar hep hasar bıraktı bende. Yıkık şehirler, aden adaları, tenimdeki ter kokuları, kulağımdaki sözleri. Ve ben bu mektubu yeni bir iksir hazırlarken yazıyorum. Sana anlatmalarımda mektup var. İksirimde yeni bitki . Sana özgü iksirim var yani. İşte bu yüzden yazıyorum.Ümidim o ki bana ait hallerden hal bilesin geri kalan insanoğlundan fazla. Asla ilişmenin kuralları değil bu. Kurallarını belirlemiyorum oynanacak oyunun. Ama biliyorum kim olduğumu. ACEMİ MARANGOZ’UN YONGASI ÇOK OLUR. (Hollanda Atasözü) Ben ustayım.Bazen ürkek bir güvercin,Bazen sinsi bir yılan,Bazen güçlü bir aslan,Ama genellikle onlarca akbabanın etini parçalamakta olduğu çaresiz bir ceylan hissiyatı ile severim ben…Hiçbir zaman başka birini tam tanıyamayacağımız ve aramızda sonsuza dek karanlık boşluklar kalacağı açık.Sevmeyi sevişmeyi ve dahi insan ilişkisinin içerdiği her hazzı, sadece zevkini ve heyecanını duyarak, bir çiçeğin özsuyunu içen arı gibi yaşamalı..Bu mutluluklara eşlik eden kaygı, korku ve suçluluk şeytan boynuzudur böğrümüze saplanan. Tanrı şeytanı yaratmasa ve onun temsil ettiklerini kendi bünyesinde barındırsa idi, ne kolay olurdu dindar olmak. Ama tanrı şeytanın kötülüklerine sahip olarak tanrı olamazdı..Ve sevmek; yalnızca kendini sakınmanın yolunu şaşırdığı haritasız ve pergelsiz bir serüvendir. Ama sakınma eninde sonunda baskın çıkar..Bazen bozuk olan saatleri tekrar işletebilmek için nasıl sallamak gerekiyorsa, bazen de bir bunalımı isteyerek davet etmek gerekir.Zevk veren bir bunalımı..Bu bunalımı zevkle yaşamak.Bunalımın hazzını ve gizemini sürdürmek elimizde. Ütopya değil hedef bu. Herşey nasıl gördüğüne bağlıdır hayatı. “ Karıncalar, hayvanlar alemini ikiye ayırır; aslan, kaplan ve çıngıraklı yılan gibi şefkatli ve iyi huylu hayvanlar . Piliç, ördek ve kazlar gibi yırtıcı canavarlar.” (Jim Powers) Herşey senin nerede durduğuna ve nasıl baktığına bağlı.Napoleon Josephin’e yazdığı son mektupta şöyle der. “Je ne te demand ni amour eternel, ni fidelite mais seulement verite.” Senden ne sonsuz aşk ne sadakat; sadece gerçek seni istiyorum. Ne kadarsan. Kaç dirhem.Kaç gün. Kaç an.Bir sabah uyandığında kaybolduğunu farkedeceğin puslu havadaki insan silüeti değil kast ettiğim. Sonsuz bir rahatlıkla; bu gün gel konuşmaya ihtiyacım var, çabuk burada ol sevişmek istiyorum, bak dinle ne anlatacağım, biraz görüşmeyelim çalışmam lazım, gelme arkadaşlarla toplandık ……….. diyebileceğimiz rahat ve huzur veren sözlüklerde olmayan bir temas.Yapamayacağımız tek şey olmalı birbirimizi yanlış anlamak, anlamlandırmak ve bunu takip eden kaygı, alınganlık ve ilişki tuzaklarına düşmek.. Ve şunu bil. Daha bir şey görmedik.Bu mektubu okuduktan sonra farklı mı olacak herşey ? Hayır. Ama evet ki eski herşey zamanda kırılıp başka bir nehir yatağına akmış olacak.Ve unut yazdıklarımı söylediklerimi anla ve unut.Zira söz söylemek değil amacım.Unut ki tadın tadıma karışmasın, unut ki saf sen tadı alabileyim.’’

Ne yazık, bunca laf söylendikten sonra sezilerimin gene doğru çıktığını ve yalancılar listesine birinin daha eklendiğini görüyorum. Şu kalbimi bulunduğu yerden çıkarsam sanırım daha huzurlu bir hayat süreceğim. Harbi bir şahıs varsa da bahtsız bedeviyim galiba, everensel bilinci böyle demekle etkilediğimin farkındayım ama..Kaçarsan kovalanırsın lafını gerçekleştirmeyen bir şahıs yok sanırım yeryüzünde.. şu sahsı muhterem kişi, dürüst olduğunu anlatana kadar akla karayı seçti.En sonunda inandım. Artık aramıyor. Buraya kadarmış. Bu bir oyun mu? ‘Tamam o da beni isteyecek, biliyorum’ diye başlayan.. Bu çok sahtekarca. Nasıl bir egodur bu, insanı bu denli yalan söylemeye iten. Bakın böyle entelektüel yalancılarımız da mevcut. Ne mutlu bize!!