Akşam olmuştu.7 tane olan Tapınak Şovalyeleri, derenin kenarındaki ormanlık alanda kamp kurmuşlar, gecenin soğuğunu biraz hafifletmek için ateş yakmışlardı.Liderleri olan Fransua de Payens, ateşin etrafına dizilmiş olan şovalyelere baktı.-Lütfen oturun. diye söze başladı.-Bildiğiniz gibi bir plan dairesinde hareket etmekteyiz.Gerçi planımızda olmayan aksilikler yaşadık ve sevgili oğlumu kaybettik.Ama bu bizi yolumuzdan asla döndürmiyecektir.Oğlumun yapmasını pilanladığımız suikasti şimdi Jan uygulayacak.Şovalye Huguens Rossal, insanın içine işleyen çelik gibi gözleriyle, sovalye Payens’e baktı.Uzun bıyığının ve sakalının altından görünmesi mümkün olmayan ağzıyla bir şeyler geveledi.-Bir şovalyenin yapması gereken işi, ne olduğu belirsiz birinemi yaptıracaksın?Sesi normal konuşma tarzında değildi.Daha çok fısıltı halindeydi.Şovalye Payens yaşlı silah arkadaşına baktı.-Evet.Planım bu.Hepimiz yaşlı şovalyeleriz.Eskiden bütün gün ata binmeme rağmen, akşamları hiç bir şey hissetmezdim,ama şimdi yarım gün bile dayanamıyorum.Hemen belim ve sırtım ağırmaya başlıyor.Eminim ki sizler de benimle aynı şeyleri yaşamaktasınız.Jan’ı ok atarken gördüm.Çok başarılı.Uzak bir mesafeden istediğimiz kişiyi rahatlıkla vurabilir.-Ona çok güveniyorsun.-Hayır.Ona değil yeteneğine güveniyorum.Zira şu anda istediğim bilinç düzeyinde değil.Ona içirdiğim karışımları daha önce de denedim. Bu karışımı içirdiğim insanlar benim himayam altına hemen girerlerdi.Ama Jan beni şaşırttı.Savaştan beri 15 gün geçti.Ona verdiğim karışımların içinde, yarasanın kanından tutunda oğlumun kanına kadar her şeyi kattım.Bildiğim tüm büyüleri uyguladım.Ama olmuyor.Bir türlü onun zihnini ele geçirmeyi başaramadım.Şovalye Andrew söze karıştı.-Hipnoz uygulamayı denesek. Belki bu işe yarar. Biliyorsunuz ki fazla vaktimiz kalmadı. Gemi her an Antakya limanına varabilir.Peder II. Baltwin’ı gemiden inerken yakalamamız lazım.Eğer bu fırsatı kaçırırsak ikinci bir şansımız olmıyabilir.Şovalye Payens arkadaşına baktı.Onu onaylamak ister gibi başını salladı.-Biliyorum Andrew.Sen haklısın.Fazla vaktimiz kalmadı.Mecburen hipnotizmayı deniyeceğiz.Yanan ateşin biraz ilersine çekilmiş olan, üstü kapalı arabanın içersinde bulunan Ertuğrul, konuşulan her şeyi duymuştu.Onu ihtiyar türk te dahil olmak üzere herkes uyuyor sanıyordu.Bu yüzden elleri ve ayakları bağlı değildi. Yattığı yerden kalkmak için tam doğrulmuştuki, ihtiyar Türk arabaya girdi.Ertuğrul’un uyanmış olduğunu gördü.-Sen ne zaman uyandın? diye sordu.-Bana ne içirdiklerini sen biliyormuydun?-Elbetteki biliyordum.Çoğunu ben hazırladım.-Buna rağmen o iğren şeyleri bana içirdin öylemi?-Ne olmuş.Ben efendimin bana yapmamı söylediği şeyi yaptım sadece.- Sen Türk değilmisin, ben Türk değilmiyim, niçin bana düşmanlık ediyorsun?-Efendimin emirleri her şeyin üstündedir.O ne derse ben onu yaparım.Ertuğrul’un ellerini bağlamak için ip almaya, arabanın ön tarafında bulunan sandığa doğru gitti.Artık öyle yaşlanmıştıki, Ertuğrul’u arabanın arkasında tek başına bıraktığının farkında bile değildi.Ertuğrul, bir daha böyle fırsat bulamam diye düşündü. Arabada bulunan iricene bir kepçeyi eline geçirdiği gibi, ihtiyar Türk ‘ün başına var kuvvetiyle vurdu.Yaşlı adam darbenin etkisiyle oracığa yığılı verdi. Başından kan akıyordu.Ertuğrul fazla vaktinin olmadığını biliyordu. Şovalyeler, onun gittiğini farkedemiyecekleri bir yerinden arabadan indi.Orman fazla uzakta değildi. Yerde sürünerek ormana girmeyi başarmıştı.