Ok mesafesi‘nin devamı…Haçlılar, tepenin altındaki büyük meydana ilerlemeye başladılar.Ok mesafesine gelince, okçuların komutanı “fırlat” emrini verdi.Binlerce ok bir anda gökyüzünü kapladı.Atilan oklar önce yükseldiler, yükseldiler.Gerilmiş olan yayların yükselttiği oklar yer çekiminin etkisiyle, kavis çizerek haçlı ordusunun tepesine doğru inmeye başladı.Ve bir emir daha duyuldu.”Oklar hazır… fırlat.”Haçlı ordusuna epey bir zaiyat vermişlerdi.İlerleyen haçlı ordusunun içinde artık ölüler ve yaralılar vardı.Yinede ordu hızlı bir şekilde ilerliyordu.Sıra artık süvarilerdeydi.Selçuklu ordusunun süvarileri hızlı bir şekilde saldırıya geçtiler.Arkalarında da piyadeler vardı.

Haçlı ordusunun şovalyeleri ve selçuklu ordusunun süvarileri kısa bir zaman sonra göğüs ğöğüse geldiler.Çarpışma öyle şiddetliydi ki Ertuğrul bulunduğu tepeden rahatlıkla birbirlerine çarpan çeliğin ve kırılan kemiklerin seslerini duyabiliyordu.Arada da insanların duydukları acıdan dolayı çığlık sesleri geliyordu.Ortalığı toz bulutu kaplamıştı.Kim kazanıyor kim kaybediyor belli değildi.Her şey çok hızlı ilerliyordu.Komutanları bir bölüğü daha meydana göndermişti.Haçlılar çok zaiyat vermelerine rağmen yinede vazgeçmiyorlardı.Şovalyeler çok iyi dövüşüyorlardı.Yanlarında getirdikleri çapulcular ise yalnızca kuru kalabalıktı.Bu topraklara yağma için geldikleri her hallerinden belliydi.Şavaştan kaçan bir gurup, okçuların bulunduğu tepeye doğru koşuyordu.Peşlerinden de şovalyeler, atları üstünde onları takip ediyordu.Niyetleri kaçan askerleri geri döndürmekti.Ama sovalyelerin hesaplamadıkları bir şey vardı.Onları tepede okçular bekliyordu.Gerilmiş yaylar hızlı bir şekilde okları bulundukları yerden, kendilerine doğru gelen haçlılara fırlattı.Kaçan askerlerin çoğu okçular tarafından öldürüldü.Ama arkadan gelen şovalyeler çok hızlıydılar ve piyadelere hiç benzemiyorlardı.Aniden okçuların içine daldılar.Savaş Ertuğrul’ un bulunduğu yere gelmişti artık.Yakın mesafede ok fazla bir işe yaramıyordu.Ertuğrul kılıcını çekti ve karşısına ilk gelen kişiyle dövüşmeye başladı.İlk defa öldürdüğü adamların yüzünü görüyordu.İlk defa onların sıcak kanlarını hissediyordu.Dövüşmeye kendini öyle bir kaptırmıştıki üzerine gelen şovalyeyi farkedememişti.Kılıç darbesi tam kafasına gelicekken o hengâmenin içinde ıslık sesi duydu.Arkasını dönmesiyle, uzun bir kılıcın başının üstünden geçmesi bir oldu.Babasının savaş meydanlarında nasıl sağ kalınacağını öğrettiği şeylerin içinde bu da vardı.”Islık sesi duyarsan başını eğ.Bu kılıcın çıkardığı sestir.Kendini koru.”Şovalye çok hızlıydı.Kılıcını büyük bir maharetle kullanıyordu.Ertuğrul sonunun geldiğini düşünmeye başlamıştı ki, sağ tarafından şiddetli bir acı duydu.Dövüştüğü şovalyeyle yüz yüze gelmişlerdi.Birbirlerine o kadar yakındılar ki, nefesinin sıcaklığını hissediyordu.Sovalyenin yüzü de Ertuğrul gibi acı içindeydi.Sonra Ertuğrul’un üstüne doğru düştü.Ertuğrul altta kalmıştı.Üstünde de ağır zırhlı bir adam vardı.Ertuğrul eliyle yokladığında, şovalyeye arkadan batan mızragın, kendisine de ön taraftan saplandığını anladı.Aynı mızrak ikisine birden saplanmıştı.Ertuğrul ne yaptıysa şovalyeyi üzerinden atmayı başaramadı.Hem çok ağırdı hemde kendisi fazla kan kaybetmişti.Şovalyeye dikkatle bakınca onunda kendisi gibi genç olduğunu farketti.Midesinden vurulmuştu ve ölmek üzereydi.Göz göze geldiler.Sovalye son nefesini vermişti artık.Ertuğrul’un kımıldamasına imkan yoktu.Nefes almakta zorluk çekiyordu.Kendi kanıyla şovalyenin kanının toprakta birbirlerine karışmasını seyretti.”Kendi kanımın içinde boğulucam.” diye düşündü.Gözleri kararıyordu. Sonra hepten karanlığa karıştı, ve her şey sustu.