Yeniden uyandı. Mavi bir ışık. Tek gördüğü buydu. Işığın içinde kıpırdayan silüetleri farkederken ilk düşüncelerini de oluşturmaya başlamıştı. Gördükleri yavaşça netleşiyor, konuşma sesleri buna eşlik ediyordu. Seslerdeki anlamsızlık içini ürpertmişti. Eskiden bir ara, anlamsız sözcükler türetip, bunlara farklı anlamlar yükleyerek şifreli bir konuşma şekli ortaya çıkartmaya çalışmıştı. Bu sesler ona bunu hatırlattı. Geldiği yerde tek bir lisan var olduğu için farklı dillerin algısında karşılığı yoktu.Yavaş yavaş tüm vücudunu saran bir acının varlığını hissetmeye başladı. Bu acıyla birlikte sanki zihnindeki tüm açıklık ortaya çıkıyordu. Etrafı tamamen net bir şekilde görmeye başladığında ise şaşkınlıktan donup kaldı. Ders kitaplarının içindeydi adeta. Milyonlarca yıl önce Pladeba’da yaşayıp yok olan bir ırkı oluşturan canlılardı bunlar. Ya da şaşırtıcı derecede benziyorlardı.Hemen sonrasında tüm yaşadıklarını hatırlayınca şaşkınlığı uçup gitti. Çünkü zaten uzunca bir süredir bu canlıların arasında, sokaklarda yaşıyordu. Tek farkı; artık kim olduğunu biliyordu. O canlılardan birinin bedenindeyim diye düşünürken hafifçe doğrularak kendine baktı. Vücudunda büyük yanıklar vardı. Bazı yerleri sargılanmıştı. Enerjiden olmalı diye düşündü.Gözlerini açıp kıpırdanmaya başlayınca yatağının çevresindekiler ona doğru dönmüştü. “Kendini nasıl hissediyorsun?” diye sordu bir tanesi. “İyiyim ben” dedi güçlükle. Fakat gene şaşırmıştı. Çünkü biraz önce anlayamadığı konuşmaları şimdi anlıyordu. Artık her şey yerli yerine oturmuştu kafasında. Yıllardır hayalini kurduğu yolculuğu sonunda gerçekleştirmişti. Bir an, acaba yaptığım yolculuk uzamsal değil de zamansal mı diye tereddüt etti. Pladeba’nın milyonlarca yıl önceki haline gitmiş olabilir miydi? Gökyüzündeki yıldızların konumunu anımsayınca burasının gerçekten yeni bir gezegen olduğuna emin oldu. Artık dünyadaydı. Kim bilir kaç milyon yıl süren yolculuğu, sokaklarda yaşayan evsiz bir insanın bedeninde son bulmuştu.-Adın nedir?-…-Doktor bey, sahildeki evlerde oturanlar onu denizde bulmuşlar. Işık patlaması gibi bir şeyler diyorlardı tam anlayamadım. Dikkatlerini çekince sahile koşmuşlar. Buraya getirilirken “ben Brigenim” gibi bir şey sayıklıyormuş.-Gene tuhaf bir güne başladık. Neyse; en iyisi biraz daha dinlenmesine izin verelim. Daha sonra yeniden konuşuruz.Kaldığı oda boşalmış, düşünceleriyle baş başa kalmıştı. Onca zaman Dünya sokaklarında bir başına dolaştığı anları aklına getirdi. Aslında hesaplamalarını yaparken bunu tahmin etmişti. Böylesine kompleks ve uzun süre sayısız sıçrama yapan bilinç kodlu frekansın tek parça halinde kalması çok zordu. İkiye bölünen enerjinin birinci kısmı indiğinde bu dünyadaki kimliksiz, sefil yaşantısı başlamıştı. Bu dönemde hafıza bütünlüğünü koruyamadığı için ne kadar süre böyle yaşadığını kestiremedi fakat diğerlerine göre yaşlı ve harap olmuş bedenine bakınca on yıllarca sürmüş olabilirdi.Bu bedenin asıl sahibini düşündü bir an. Bilincinde ondan izler vardı çünkü. Korkunç bir şekilde onu yok ederek zorbaca yerleşmişti bu vücuda. Bir hayatı yok etmişti. Öyle bir hayattı ki, milyarlarca insanın içinden, evrenin öteki ucundan gelerek kendisini yok edecek güce maruz kalacak kadar talihsiz. Az önceki gururlu mutluluğun yerini derin bir hüzün ve iç sızısı aldı. Bunları düşündükçe pişmanlığın gaddar elleri göğsünü sıkıştırıyordu. Bilincinde ondan kalmış izlerle kendini teselli etmeye çalıştı. Bu izlerin bir kaç ufak anı kırıntısından ibaret olmadığını daha sonra öğrenecekti.İkincil enerji dalgasının inişiyle yolculuğunu tamamlayıp gerçek kimliğine kavuşan Brigen, Dünyadaki bir hastane odasında yaşadıklarını anımsarken Pladeba’yı düşündü. Amacına ulaşmıştı. İmkansızı başarmış, yapılabilecek en büyük yolculuğu gerçekleştirmişti. Sadece kendisi bilse de artık “en büyük” dü. Gerçek anlamda evreni keşfedendi. Peki şimdi ne olacak diye sordu kendine. Kâşifler keşiflerini anlatabilmek için geri dönebilmeliydi. Tabii bunca zaman sonra geri dönebileceği bir Pladeba kaldıysa. Muhtemelen gezegen yerinde duruyordur ama Pladeba halkının oluşturduğu medeniyet kendisini milyonlarca yıl öteye taşımasını başarabilmiş miydi? Peki ya Brige’in tesislerinde donmuş olarak bekleyen bedeni?..Pencereden süzülen öğle güneşinin hafif sıcaklığı bile bu yaşlı vücuttaki derin yanıkların ızdırabını arttırmaya yetiyordu. Bu haldeyken, donmuş bedeninden başka neyi özleyebilirdi ki?