İçinde bulunduğumuz zamanın karakteristik özelliklerini yaşarken çok da farkedemiyor insan. Oysa geçmişe dönüp baktığımızda, hele ki bir de üstünden bir on yıl geçmiş ise herşeyin ne kadar çok değiştiğini görüyoruz. Müzikler, kıyafetler, eşyalar ve tabiki teknoloji hemen ilk gözümüze çarpanlar oluyor. Sizi bilmem ama söz eskilerden açılınca benim içimi çoğu kez bir sempati duygusu kaplıyor. Bazen hiç varolmadığım zamanlarda yaşasam acaba nasıl bir hayatım olurdu diyorum. Bazen de çocukluğuma dönerek şimdiki zamanın karmaşasından geçmişin sadeliğine keyifli bir seyahat yapıyorum. Geçmişe yaptığım bu zihinsel yolculuğa eskilerden bir şarkı eşlik ediyorsa, kendimi sanki yıllar sonra evime dönmüş gibi hissediyorum. “Eskiden herşey ne kadar güzelmiş” şeklindeki klişeleşmiş cümleyi içimden geçirirken, geçmiş zamanın güzellikleri, sempatiyi özleme dönüştürüyor. İşte bu özlemi içinizde hissedince nostalji kelimesinin anlamını da kavramış oluyorsunuz.Bir şarkıyla gidiyorum bazen geçmişe. Sonra bir koku alıp götürüyor beni hafızamın derinliklerine. Geçmişin kokusu bile farklıymış diyorum o an. Zamanla herşeyin kokusu değişmiş. Sadece kokular mı değişen? O kadar çok şey var ki, burada sadece birkaçından fazlasına değinmemiz imkansız. Zaten somut bir nostalji edebiyatındansa, soyut geçmiş penceresinden bakmak istiyorum bu kavrama.Nostalji, bir diğer adıyla geçmişseverlik neden böylesine baskın bir duygu acaba? Madem geçmiş bu kadar güzeldi de, neden içinde mutsuz olduğumuz bir gelecek yarattık? Güzel olan şeyleri korumasını beceremediğimizden mi, yoksa en güzel şeyler bile sonunda kabak tadı verdiği için mi vazgeçtik geçmişten? Belki de gelişme hırsıyla karmaşık hale getirdik herşeyi. Yükselen tüketim çılgınlığını beslemek için ürettik ama ürettiklerimiz çoğaldıkça ürünler değersizleşti. İstediği şarkıyı dinleyebilmek için saatlerce radyonun başında büyük bir heyecanla beklermiş büyüklerimiz. Ben de kasedin başındaki parça için sabırla kasedin sarmasını beklediğimi hatırlıyorum. Şimdiyse cebimizdeki ufacık cihazın içindeki yüzlerce şarkının sadece ilk beş saniyesini dinleyip sırayla geçtiğimiz bir hale geldik. Geçmişi değerli kılan şeylerden biri de şimdiki değersizleşme mi acaba diye sormadan edemiyorum.Geçmiş zamanın imkansızlıkları bile hoş bir gülümsemeyle anlatılır. Çamaşır makinasız, buzdolapsız, cep telefonsuz hatta televizyonsuz devirler… Tüm olumsuzluklarına rağmen geçmiş zaman daha çok güzellikleriyle yer etme eğilimindedir belleklerimizde. “Zaman kötü”, “devir çok bozuldu” gibi sözleri hep duymuşsunuzdur. Eski dostlukların, komşulukların, insan ilişkilerinin daha güzel olduğunu kabul etmeyen yok gibidir. Eski aşkların gücünden bahsedilir hep. Peki gerçekten böyle mi? Eskiden dostluklar daha mı sağlamdı? Yalan dolan daha mı azdı? İnsanlar sevgiye daha çok önem verip daha mı güçlü bağlanıyorlardı birbirlerine?.. Ya bir şeyler gerçekten sürekli ama sürekli kötüye gidiyor, ya da her şey aynı fakat biz zamanla geçmişteki olumsuzlukları silmeyi seçiyoruz.Sebebi her ne olursa olsun, bir şekilde efkarlanıp eskilere daldığımızda, bazen bir şarkıyla, bazen bir fotoğrafla seviyoruz geçmişi. Bu sevginin adına da nostalji diyoruz.
yorumlar
güzeldi.kalemine sağlık.
üff 30 yaşına gelen birinin bunalımını yaşıyor gibiyim
Teşekkürler Sevdimdeme.
Her yaşın nostaljisi farklıdır herhalde ben de 3 tekerlekli bisikletimi özledim.
otuz neyse de kırktan sonra bunalımın dozu biraz daha artıyor.
Hiç bisikletim olmadı. Olsa nasıl olurdu ki.
Yaşlandıkça bunalım artıyormu ki ? Zaten ergenlikte falanda bunalımdım. Kurtuluş yok heralde bunalımdan.
İyi olurdu güzel şey şu bisiklet.
velespit var birde değil mi?
o nedir ki ?
eskiler bisiklete velespit der.
çok hoşmuş bu. Biraz araştırdımda “veloci pede” hızlı ayaklar anlamına geliyormuş. velosiped kelimesi burdan geliyormuş ve ilk bisiklet markasıymış. Bizede velespit olarak geçmiş.
eh, iyi bilgi.
😀
ben de özledim ben de. zaten her şeyi nostaljik yaşayan bir millet olarak arkaya bakmaya ve özlemeye devam. ben de kırmızı bahçevan pantolonumu özledim. ellerine sağlık
🙂 valla ne yalan söyleyeyim, velespit derken içimden geçirdim.(@manson da der ki şimdi “iyi ki şeker adam diye geçirmemişsin”).yalnız @belesprit nostaljik takılmak güzel de eski dostlarla bir araya gelindiğinde herkesin aynı şeyleri her toplantıda tekrar etmesi ve kahkahalarla gülmesi beni deli ediyor (ulennn).
afiyet olsun kahvekokusu 🙂 bu arada yazarken nikini görünce canım kahve çekiyor 🙂
uleyyyn deyince; en çok da yeşilçamı özlüyoruz heralde 🙂
evet özellikle vahşi cazibeli Kadir İnanır replikleri olan Yeşilçam filmleri
yaban gibi:D
Yaban bu işin çömezi. Kadirizm’in bir nüvesi…o bir! o bir! o bir dağ adamı! normancı!
Bu filmleri izlediğimiz balon gibi tüplü, kahverengi tahta kasalı, siyah beyaz televizyonları unutmayalım 🙂 Benim aklımda televizyon deyince hala bu imaj beliriyor 🙂
kumandasız:D
Evet bir de sonradan kumanda takmaya bile çalışmıştık onlara :))
Yazıyı okuyunca bir an gülümsemeyle beraber bir karamsarlık da kapladı aslında içimi. Yani eski günleri hatırlamak insana tuhaf şeyler hissettiriyor ama bir yandan da yaşlanıyor muyuz yaa? demekten alamıyorum kendimi…
Daha yolun yarısına gelmeden nostaljik takılmaya başladığıma göre heralde yaşlanıyorum 🙂