inciraltı taraflarına gittik, elim belim bağlı (40 days 40 nights -niyeyse “kırk deys kırk nayts” şeklinde telaffuz ediyor biletçi kız) isimli yapıtı izledikten sonra eve döndüm.

girdim içeri, yemek yenen balkon’a uzadım ve babamın sokaktaki birisiyle konuştuğunu gördüm -zemin katta oturuyoruz. genç 25 yaşlarında, sarışın ve bana “hello” diyen bir kişi bu. ılıca termal’e ortopedik sorunların tedavisi için yanaşan bir çok avrupalıdan biri. içeri gidip tabak, çatal falan aldım kendime, sofraya oturdum, babam;

(ingilizce konuşuluyor)

– norveç’te işin yok ve buraya tatile geldin ha? ben bu problem’i çözemedim, ekonomik bir üç kağıt var sanki.

adam: aslında anlaşılmayacak bir şey değil, bizim ülkemiz sizinki kadar kalabalık değil, biz orada tahmine bir kaç milyon kişiyiz, ama sadece istanbul’da 15 milyon insan yaşıyormuş…

böylece sürdü konuşma, ülkenin zenginliğinin nedenlerini anlattı biraz. sonra bana ne iş yaptığımı falan sordu, okuyorum dedim. canımı sıktı erif.

işsizim, norveç’te sıkıldım, türkiye’ye tatile geldim diyor yahu!