İvan Sergeyeviç Turgenyev
İvan Sergeyeviç Turgenyev

A:”Oysa ben düşünüyorum da,işte bir saman yığınının yanında yatmışım…Şurda kapladığım yercik,benim bulunmadığım,benimle ilgisi olmayan evrenin geri kalan parçası ile karşılaştırılırsa ne küçük! Bu benim yaşam payıma düşen zaman parçası,benden önce geçmiş,benden sonra geçecek zaman parçası ile ölçülürse,hemen hiç gibi bir şey…Ama gene de bu atom içinde,bu matematik noktanın içinde kan dolaşıyor,beynim çalışıyor ve birtakım istekler duyuluyor…Ne korkunç iş! Ne boş şey!”B:”Senin dediğin herkes için öyle,bence…”A:”Haklısın,ben demek istiyorum ki,onlar,öyle bir hay huya kaptırmışlar ki kendilerini,hiçliklerinden rahatsızlık duymuyorlar.Hiç dokunmuyor bu onlara…Oysa ben…Ben sıkıntıdan,öfkeden başka bir şey duymuyorum.A’lı cümlere sahiplik eden, Turgenyev karakteri olan sevgili Bazarov.Yukarıdakiler gibi çoğumuzun zaman zaman hissettiğine inandığım,içinde hiçlik barındıran fakat benim en varolma hevesliliğinin arkalarına gizlendiğini düşündüğüm bu görüşlerin sahibi…Bu cümleleri okuyup benimserken araya giren “yan etki” olarak niteleyeceğim sinir bozucu görüşler de yok değil tabi… Bu sinir bozuculuğun farkına vardığımda,tam kendime “aman allahım yoksa ben koyu bir nihilist miyim” diye soracakken derin bi nefes almıyor değilim…En azından aşka inancım var,romantikliği seviyorum ve hiçbirini aptalca bulmuyorum.Ve Bazorov’un romantikliği hiçe sayan görüşlerini hafif tebessümle de okurken,tüm erkekleri Bazorov’ca birer nihilist ilan ediyorum.)Kitabı bana oldukça hevesli olarak ödünç veren,kendini bir Bazarov’cu ilan etmiş arkadaşım da bunların başında geliyor,burdan ona selamlarımı yolluyorum:)Ama işte her seferinde zavallı nihilistler ya kapılmak üzere oldukları bir aşkın gölgesinde buluyorlar kendilerini,ya da o çok savundukları temellerin çatlamaya başladıkları yerde,akşam yatarken başbaşa kaldıkları kendileriyle çatışmalarda…Okurken üzülüyorum onların haline,içine biraz zaferimi de karıştırıyor,başkalarının yanılgılarının benim gerçeklerimi vurguladığı noktada bencil bir amaçlı neşeyle sarıyorum beynimi…Günlük hayatta hepimizin bir ikinci beninde olduğuna inanıp dile getirilemeyen bi dolu düşüncenin siyah puntolarla desteklenip üstüne üstlük onların yanılgısı içerisindeki gerçeğe bürünmeleri beni mutlu ediyor.Ediyor işte…İçten içe inanılan fakat aynı oranda yadsınan duygulardan kaçma eylemi olarak gördüğüm nihilistlik ideolojisi,zavallı bir çırpınış geliyor gözüme.Önceleri bu kadar katı düşünmezdim fakat nihlistlerin,kendilerini, hep en istemedikleri durumlara maruz kalma yetisinde oldukça başarılı insanlardan hiçbir şekilde ayrışmıyor olması zaten gerçeği ortaya seriveriyor.Ne kadar kaçarsan o kadar içindesindir,kaçarsan kovalanırsın,sakınan göze çöp batar,ben giderim o gider vari bilmecelerr.. Hepsi sizin olsun nihilistlerr…)Ve yokoluşcu düşüncelerinizle yarattığınız orjinallik,sizi uzaktan izleyen bizlere “hay varolun siz emi”dedirtiyor…Maddi manevi o kadar gerçeksiniz ki çoğu zaman,söylediklerinizin bi süreliğine de olsa bizim kafamızda uyandırdığı soru işaretleri,sizin gibi derhal yadsır pozisyonumuzun olmaması,belki siz farkında olmasanız da,gerçek saymadıklarınızı gerçek sayan bizi size daha da yakınlaştırıyor. Malesef ki bizi düşündürtüyorsunuz ve şu A lı cümlelere verdiğimiz haklılık payları aramızdaki farkı kapatıyor işte..Bizden pek farkınız yok..Farkınız, bizim farkında olmadıklarımızın sizin daha önce farkına vararaktan üstüne bir de anlatmanız.Bizi de nihilist yapmak için belki de ama bu sizi daha gerçek yapar aslında…Birşeylerin varlığını yadsımak değildir nihilist olmak,çünkü varlığı üzerinde düşündürtülen herşeyin zaten hep varolan bir çözümü vardır.Düşündürtülen şey aslında var olmasa da ona ilişkin çözümler hep mevcut.Yani birşey yoksa tümüyle yoktur,varsa tüm kollarıyla var.Çözümü olmayan bir matematik probleminin yokluğundan söz edilemez ya da sorusu kabak gibi ortada olan bir çözümün yokluğundan…Kendinizi var edip sizin dışınızda tüm maneviyatları yok ettiğine inanığınız bu bilimsel örnek de yerinde oldu aslında,Bazarov’un tıbbı aptalca bularak bu alanda ihtisas yapması geldi aklıma ve sonunun gene tıptan gelmesi…İlerleyen zamanın onun beyninde yeni tomurcuklar uyandırması… Hiç bir kitap,içindeki karakterlerin gerçekliği kanıtlanmadan bir klasik olmaz bence… Bundandır bu kadar genelleme yapmak istemem ve zevk duymam… Zevk duyuyorum çünkü,bizim inkar etmediğimiz birtakım duyguları,aslında hepsini inkar edenler çok daha layıkıyla yaşıyor,kendimizi çoğunluk olarak sayıp bu çoğunluk tarafından yaşanan duyguların,işlevselliği çok daha fazla bir azınlık tarafından sahipleniliyor olunması…Nedense bana büyük haz veriyor.”Siz yedikçe ben doyuyorum” yavrularım deyişi burda da benim için can buluyor:D Aslında galiba gerçek sebep şu ki bizim çoğunluk tarafından sahiplenilen bu duyguların,bu nicelik tarafından afedersiniz bişiyinin çıkartılması,buna karşılık bir gün “noluyoruz ya” diyerekten herhangi bir standart insan duygusuna kapılmış nihilistin ise,ona çok değişik ve imkansız gelen bu duyguyu en orjinal,özenilesi ve güzel bir şekilde yaşaması.Tıpkı Nietzsche’nin aşkının acısını layığıyla yaşadığı gibi,ümitsizliğin alasıyla kurduğu dostluk gibi ve bu yaşanmış layıktan bir ümit yadsıması ortaya çıktığı gibi…Demiş ki “ümit kötülüklerin en kötüsüdür;çünkü işkenceyi uzatır”

F.Nietzsche
F.Nietzsche

İşte tam bu noktada ümit benim hayatımın odak noktasını oluştururken,Niçe’de oluşmuş bu yadsımanın benim inandığım şeyden ötürü can bulması,onun ümitsizliği konusunda beni karamsarlığa düşürmüyor.Bencilce ama bu böyle…Hatta kendisini öldürmeyecek şeyin gene kendisini güçlendireceğini iddia etmesi,iyi bari kendini iyice salmamış bile dedirtiyor:)Niçe’nin,Turgenyev’in yarattığı Bazarovla kıyaslanamayacak derecede bir romantikliği söz konusudur tabi,burdan her nihilistin sabit kriterleri olduğu söylenemez.Aslında yoo,hepsinin ortak noktası,yadsımalarının daha da kuvvetlendirdiği,bir anda karşı karşıya kaldıkları acıdır,biri daha dışardan yaşarken diğeri daha içine kapanıktır,tıpkı bizler gibi…Hayat her yerde aynı işte…Uzayda da böyle olduğuna eminim…Son olarak beni gene düşünmeye sevkeden bir iki Niçe görüşünü yazmak istiyorum buraya…Niçe sonsuz bir zaman dilimindeki sınırlı sayıda olaylara vurgu yaparak şunları söylüyor:”Bak, şu ana bak!.. Geçitten, andan, sonrasız bir yol uzanıyor geriye doğru. Bir sonrasızlık var arkamızda…” Devam ediyor sonra:”Her yürüyebilen, bu yolu daha önce yürümüş olmalı değil midir?.. Her olabilen, daha önce olmuş bitmiş ve geçmiş olmalı değil midir?..Peki her şey daha önce de var idiyse, bu ana ne dersin cüce?.. Bu geçit dahi, önceden var olmuş olmalı değil midir?..Ve her şey birbirine öyle bir bağlı ki, bu an, bütün gelecek şeyleri kendine çekmekte, dolayısıyla, kendini de çekmekte. Öyle değil mi?..Çünkü her yürüyebilen, bu uzun yolu bir daha yürümelidir ileri doğru!..”( Böyle Buyurdu Zerdüşt)Yani Niçe’ye göre bu yaşadığımız zaman tekrardan yaşayacak ve yaşamış olduğumuz zaman diliminin bir parçası… Dejavu’nun açıklaması Niçe’de olabilir mi… Vikipedia’da dejavu şu şekilde açıklanıyor…Bu durumdaJimmy Wales’ e şükür mü etmeliyiz yoksa 25 ağustos 1900 yılına lanet mi?