Türk müziği denince aklınıza ne gelir? Sanat müziği? Halk müziği? Tasavvuf musikisi? Türkçe sözlü pop veya rock? Çağdaş Türk müziği? Türk cazı? Arabesk? Fantezi? Taverna? Ne bileyim daha benim aklıma gelmeyen bir sürü türü sizlerde sayarsınız şimdi. Belki biraz önce yeni bir tür çıkmıştır.Peki niye bu kadar müzik türüyle karşı karşıyayız? Hangisini daha iyi? Gerçekten zevkler ve renkler mi söz konusu? Bazılarını reddetmemiz mi gerek? Sanat müziği aristokrat müziği de saraydan çıkamamış, halka inememiş, üstüne birde Halk müziğimi doğmuş. Çağdaş Türk müziği halka inmiş mi? İnmesi mi engellemiş? Arabesk niye acılı? Rock niye arabesk? Pop niye balon?Bu arada birazda etrafımıza bakalım, bu kadar karışık mı işler. Mesela Hindistan, Çin, İran, Meksika, Yunanistan, Rusya, İspanya ve diğerleri. Tamam oralarda da pop ve rock var belki ama bizim ki kadar çok dallı değil müzikleri. Birbirine girmemiş. Neyse, geri dönelim, asıl sorun burada.Sanat temelde insanlar için (sanat için sanat diyenler küfrü bastı şimdi) olduğuna göre müzik fazlasıyla insanları hedefler. İnsanların günlük ihtiyaçları arasında müzik. Her daim yanımızda. Radyoda, televizyonda, reklamda, filmde, propaganda da, rüyada, sokakta, alışverişte. Daha ne olsun birader. İstesek de istemesek de her tür müziği dinleyip duruyoruz. Bununla ilgili ilginç bir anımı anlatmadan edemeyeceğim şimdi. Programa giderken takside arabeske maruz kalıp, sahnede sarhoş kafa, rock soloyu makamsal atmam tam bir felaketti. Bir çok Türk, ne dinlersin sorusuna; “İyi olan her türü dinlerim” der. Şimdi itiraf edin kendinize; hiç dinlemeseniz, nefret etseniz bile gerçekten hoşunuza giden bir arabesk yok mu? Zorlayın beyninizi bulacaksınız. Veya sadece arabesk dinleyen birine Mozart’ın Türk Marşı’nı çalın, hadi onu da geçtim Vivaldi’den Dört Mevsim çalın, ismen bilmese bile sevdiğini söyler, hatta parçanın bir kısmını ezbere mırıldandığı yetmezmiş gibi cep telefonuna melodisini yazdırmıştır bile. Müzik evrenseldir geyiğini yapmayacağım merak etmeyin. Aksine evren müziksel’dir diye bir geyik atabilirim hatta.Sanatçı ne yaşarsa (içsel veya dışsal) onu üretir. İnsan da neyi nasıl yaşarsa öyle tüketir. Kültürel bir şey aslında bu. Kültür derken bunun içine geçmişi, mimariyi, sokakları, dini, siyaseti, yöneticileri, izmleri, tuvaleti, banyoyu, mutfağı katmak gerek. Yani bir ülkede Sultanahmet Camii gibi bir yapıt varsa, ona benzer bir resim ve müzik türü olması kadar doğal bir şey olamaz. Bir ülkede lahmacun varsa arabesk olur, evlerde hem alaturka hem alafranga tuvalet varsa Çağdaş Türk Klasik müziği de olur. Ordöv yiyen bir gavura sanat müziği dinletecekseniz, önce zeytinyağlı sarma yedirmeniz gerekir. Yoksa hiçbir bok anlamaz. Bir öğle arasında Cocacola’yla kıymalı pide yiyorsak, akşam yemeğinde annemizin mantısını yedikten sonra televizyon karşısında nescafe ve uzun marlboro light içiyorsak, ne arabeske nede rock’n roll’a kapalı olamayız. Kanımız sulanmış elden ne gelir.Cumhuriyetimiz 84 yılını ancak bulmuş. Bir ülke ve o ülkenin kültürünün oturması için 84 yıl aslında kısa bir zaman. Hayır tabi ki 700 yıllık Osmanlı İmparatorluğunu unutmadım. Ama bence kültürel olarak iki döneme ayrılmış bir ülke var karşımızda. Bu dönemlerde kendi içlerinde dönemlere ayrılıyor. Osmanlıda Lale devri, her padişahta ayrı bir dönem gibi. Cumhuriyette iktidarlar devri, Yeşilçam filmleri devri, askeri darbeler devri, medya devri (mesela bunun içinde Televole’ler devride var) gibi. Her dönem yeni bir kültür getirmiş yanında. Sanki 700 yıllık geçmişimizde Çin’den Bizans’ın kapılarına kadar gittikten sonra kesin dönüşte permi hakkımızı kullanıp bir sürü eşyayla beraber yeni kültürler getirdiğimiz yetmezmiş gibi. Sakın bu kültürel zenginlik olarak anlaşılmaya! Sadece karışıklık başka bir şey değil.Bizler her tür müziğini dinlemeli, onları kabullenmeli, iyi olanları seçip hakkını vermeli kötülere pirim vermemeliyiz. Dede efendi, Munir Nurettin Selçuk, Adnan Saygun, Aşık Veysel, İbrahim Tatlıses, Ayna, Karakan, Pentagram, Bülent Ortaçgil, Aydın Esen, Emrah, Mustafa Topaloğlu, Kamran İnce ve daha niceleri üretmişler ve üretip duruyorlar. Kimimize göre kötü kimimize göre mükemmel. Hepsini dinleyin. “İyi veya kötü her müzikten ve müzisyenden mutlaka öğreneceğiniz bir şeyler vardır”. Size nefret ettiğiniz halde türkü albümleri alıp dinlemenizi tavsiye etmiyorum. Ama televizyon veya radyoda duyduğunuzda şöyle bir kulak kabartın. “Ne yapmış bu herif” deyin kendi kendinize. En azından gülecek bir şeyler bulursunuz. Çok boktan bir şeyse bu, hemen arşivinize gidip seçtiğiniz albümlere bakarak kendinizle gurur duyun. Ama abuk sabuk bir arabeskte yapılmış bir yaylı orkestrasyonu dibinizi düşürürse, “lan heriflere bak helal olsun” dersiniz herhalde. Veya çok sevdiğiniz Metallica’nın yeni albümü alıp, artık onların okul şarkıları yaptığına şahit olduğunuzda, kasetçinize gidip “ben bu albümü İsmail Türüt’le değiştirmek istiyorum” bile diyebilirsiniz.Her şeyi dinleyin, onlar sizin için çünkü. Onları üretenler belki direk sizi değil ceplerini düşünüyorlar ama olsun. Hep tartışırız, müzisyenlerimizi, ressamlarımızı, bilim adamlarımızı, doktorlarımızı, vesairelerimizi başka ülkelere kaptırıyoruz diye. Başka ülkeler adamları besler, onları rahatlatırsa onlarda daha iyi üretmek için kaçarlar tabi ki. Kapan ülkede adamı sömürür. Bu işler karşılıklı. Her zamanda öyle olmuş. Hep Bach’ı örnek veririm ama, adama Brandenburg dükü “sen bana her hafta bir eser ver, ben seni beslerim koçum” demeseydi ve ailesine kadar beslemeseydi, onca konçerto patadanak çıkar mıydı acaba?! Türk Sanat müziği neden köklü ve sağlam temeller üzerine kurulmuş? Tabi ki saray müzisyenleri padişahlar tarafından beslenir, eserlerine kese kese altınlar alırsa o müziğin gelişmesi kadar doğal bir şey olamaz. Aristokrat müziği diyenler sözüm size. Evet, doğru diyorsunuz ama bu köklü kültürü reddemezsiniz. Onun güzelliğine kulaklarınızı kapatmanız onun yok olmasını sağlamaz. Sanat müziği Aristokrat müziğidir deyip, “ben Mozart’ı çok severim” demek nasıl bir şeydir yahu? Yanlış anlaşılmasın ben Sanat müziği delisi değilim, sabah akşam sanat müziği dinlemem. Neyse.Nereden nereye geldik. Uzun lafın kısası, müzik bizler içindir. İyi yada kötü, tek sesli yada çok sesli, acılı yada sade fark etmez hepsini dinleyin. Mesela Klasik müzik formlarından anlıyorsanız Orhan Gencebay parçalarını dinleyip analizini yapın. Bakın bakalım kaç bölümlü. Katlı şarkı formu veya Rondo’yla karşılaşınca şaşırmayın. Armonik hatalar vardır belki ama Chopin bile yapmış o hataları boşverin. Sadettin Kaynak dinleyin ve tek sesli bir eserde “Ela gözlerini uyku bürümüş” durumunu nasıl ifade ettiğine şahit olun. Kamran İnce dinleyin ve klasik bir eserde Bizans’ın nasıl düştüğünü yaşayın. Ve bugün öğle yemeğinde lahmacun yiyin tamam mı?