Muroy-muyorumKendimi dinlemeyi bırakalı ne kadar zaman oldu bilmiyorum…Kadın gece kadar karanlık..Adam ise anlamını yitirmiş sözcükler kadar sadeSade diyince canım kahve istiyorKuklalar mutlu mu acaba ?İplerim dolanmış ne zamandır!..Benim bir dakikam ile senin bir dakikan aynı mı? 60 saniye …Askıya atılmış kıştan kalma bir mont gibi, kırışmış ve unutulmuş olmak.Kokluyorum kış kokuyor… Mevsimler kokar mı? Herşeyin kokusu var mı?Rüzgarda sallanan yapraklar düşmekten korkuyorlar mı? Benim yaşamaktan korktuğum kadar?Peki bulutlar neden dolu dolu dolaşıyorlar, koyu bir gölge gibi sevmiyorum bu renk gökyüzünü gri….Ya yağsın yağmur adamakıllı yada açsın güneş .. Aydınlığı sevdiğim kadar, karanlığı da seviyorum.. Gündüz uykuları olmuyor gece uykuları kadar derin….Hani derler ya ruhuma dokundu diye, ruhsuzlara dokunmak bu kadar zor iken onların bize dokunması neden bu kadar kolay?..Narin, kırılgan, hassas diyerek bana aslında güçsüz olduğumu mu söylüyorsunuz?Önce hayallerimi aldılar, sonra umutlarımı mı demişti şair, yoksa şimdi ben mi uyduruyorum?…Alınacak başka ne var? Onur, şeref, gurur, haysiyet bunları biz uydurmadık mı? Yazmadık mı kurallarını .. Hayat beni neden yoruyorsun diyor şarkı da oyunu kim bozuyor??Yaşadığım şehir de hoyrat insanlar çoğalmaya başladı, hiç anlayamadığım bir şekilde çirkeflik ile prim yapar oldu insanlar..Tanrı istemezse yaprak düşmezmiş ………Yalnız ve güzel olmak iç acıtıcı birşey gibi, çirkin ve yalnız olmak doğrusu sanki..Kim ister gül iken diken olmayı, genç iken yaşlı olmayı?..Bölük pörçük yazılan bu kelimeler gibi, kararsızlığım konusunda bile net değilken, (bulanık da ne tuhaf bir kelime) bulanık iken zihnim yazıp yazmama konusunda takılıp kalıyorum…