Petergof, Petronun yaz aylarinda oturmak icin italyan mimar Rastrelliye insaa ettirdigi, icersinde 190 a yakin fiskiye, 4 selale, cok degisik bahce duzenlemelerinin de bulundugu muthis bir yazlik saray olarak adlandirilabilinir.Otobusten indigimizde onceden hazirladigimiz fotograf makineme sarilmistim bile, biliyordum, petersburgda cok guzel fotogralar cekecektim, yedek hafiza karti bile almistim yanima. Otobusten indikten sonra tur grubunun toplanmasini beklerken etrafta goz gezdiriyorduk, birden uzaklardan gelen bir bando sesini duymaya basladim, -aklima hemen bandocu filmini getirir- tanidik bir sesti bu, once bana oyle geldigini sandigim sesler aslinda tam da sandigim seymis, tesaduf bu kadar mi olur bilemiyorum ama istiklal marsini calmaya basladilar, ve grupta rus olmayan tek insan bendim.Marsi dinleyip uzerimdeki saskinligi attiktan sonra tesekkur ettim ve hem tura hem de fotogralari cekmeye basladik, ama biraz yurudukten sonra gruptan ayrilip kendimiz gezmeye karar verdik, boylece daha rahat olacaktik.Once sarayin giris kapisina dogru yoneldik, sarayin kapisinin onunden baktiginiz zaman karsiniza soyle bir manzara cikiyor.

Ustten gorunum
Ustten gorunum

Asagidan baktiginiz zaman ise boyle bir manzara.

Alttan gorunum
Alttan gorunum

Merdivenlerden inerken kac adet fotograf cektigimi hatirlamiyorum, buyulenmistim adeta, bunu insanoglu mu insaa etmis? Ne zaman? Kac kisi? Ne kadar surmus? Gibi sorulara cevap ararken buldum kendimi, icimden neden gruptan ayrilip, rehberi dinlemedigimi dusundum.Bahcenin buyuklugunde kaybolmustuk, gordugumuz her yola girip, sonuna kadar gidiyorduk, yollarin kenarlari hep yuksek agaclarla cevriliydi ve her yolun sonunda ya cok guzel bir havuz ya cok buyuk bir fiskiye ya da guzel bir heykel ile karsilasiyorduk.Her yerde havuzlar, su sesleri, cok yukseklere ulasan fiskiyeler ve butun bunlar sizi cok rahatlatiyor, burasi neden benim evim, bahcem, dinlenme yerim, her seyim degil? Diye soruyorsunuz kendinize, sonra biraz kendinize geldiniz zaman ise akliniza fiskiyeler ve havuzlarin calismam mekanizmalari geliyor, onsekizinci yuzyilda cizimleri Petro tarafinda yapilan bu muthis saraydaki havuzlar ve fiskiyelerin suyu cok buyuk vakumlar tarafindan biraz otedeki fin denizinden cekiliyor ve havuzlara, fiskiyelere veriliyor, cogu deniz seviyesinden zaten yuksek olan bu noktalara o sularin (onsekizinci yuzyilin teknolojisiyle) nasil pompalandigini cok merak ediyorsunuz, zaten suyun geldigi noktadan yuksek olan seviyedeki fiskiyeden en az yirmibes-otuz metre yuksege fiskirtan bu mekanizmalarin yapildigi gunden bu yana asla ve asla hic bozulmadigini duyunca saskinliginiz kat kat daha artiyor.Sonra biraz daha arastirinca isin aslinin oyle olmadigini ogreniyorsunuz ama yine de icinizden takdir etmeden duramiyorsunuz, su petergoftan 22 km uzakliktaki dogal kaynaklardan getiriliyor, sular kaynaktan cikip kanallara aktariliyor ve kanallar araciligiyla sarayin bulundugu bolgeye getiriliyor ama gercek olan bir sey varki hic bozulmadan calistiklaridir.Bahceleri geze geze denizin kenarina kadar geldik saray ile deniz arasinda en fazla besyuz metre olmaliydi. Denizin hemen kenarina da yapilmis bir kac bina vardi, sanirim burada denizin keyfini cikariyorlardi.Bahcede insani baska dunyalara goturen bu guzelliklerin disinda parkta eglenceyi de eklemeyi unutmamislardi, sadece 2 tanesine rastladigimiz su tuzaklari cok komikti. Genelde onunde olusan kalabaliktan hemen anlasiliyor orada neler dondugu ama eger bilmeyen biri direk gecerse islaniyor ama cok asiri degil, sistemi soyle yapmislar, insanlarin gectigi yollardan birinde taslari topraga gommusler, (eskiden aslfalt olmadigi zamanlarda yapilan yollar seklinde) ama kucuk bir alani kapliyor en fazla uc veya 4 metre kare ve o yoldan gecerken gidebileceginiz en yakin ve uygun yol orasi, kenarinda ise caliliklar var, siz tam taslarin ustunde gecerken caliliklarin arasina gizlenmis olan fiskiyelerden birden bire sular uzerinize fiskiriyor, tabi genelde etrafi cok kalabalik oluyor ve orda ne oldugunun hemen farkina variyorsunuz ama cogu insan bile bile altinda gecmeye calisiyor, geneli cocuklar ve cok eglenceli oluyor, kosamayan kilolu insanlar oldugu zaman islaniyorlar haliyle. Herkes taslara gizli bir mekanizma oldugunu dusunuyordu ama bunun mumkun olmayacagini dusunen ben caliliklarin arkasindaki yasli amcayi gorunce olayin sirrini da kendimce aciga cikarttiktan sonra ordan uzaklasmaya basladik..Petergofu gezmek 3-4 saatimizi almisti ve otobusun yaninda ki bulusma noktasina belirlenen saatte yetismeye calistik, otobusun kenarinda tezgahlardan petergofa ait resimlere baktigimiz zaman goremedigimiz bir cok heykel ve havuz oldugunu gorduk, bu bizi biraz uzmustu ama yine de cok guzel seyler gormustuk ve bunlari hayatimiz boyunca unutmayacagimizi biliyorduk. Otobusun kalkma saatinde 15 dakika sonra gelenle olmustu bu sizi sabirsizlandiriyor cunku kaybettiginiz her dakika goreceginiz guzelliklerden bir seylerin eksilmesi anlamina geliyordu ve bunu daha sonra cok daha iyi anliyacaktik.Petergofu istemeye istemeye terk ediyorduk, ama bildigimiz bir sey vardi, oda eger omrumuz ve gucumuz yeterse buraya kesin gelecegimizdi.Saatler suren gezinin ardindan herkes cok acikmisti gerci petergofta bi kac sey atistirmistik ama yine de herkes cok acti ve bir an once restorana gitmek istiyordu, sehirin sokaklarinda yilan gibi bir oraya bir buraya suzulen otobus sonunda restorana dogru yaklasmisti ve park etti, herkes rehberin ardindan hizla restorana dogru yol aldi, tabi en onde ben ve Evin. Genelde girdigimiz gibi yemekler zaten hazir bulunuyordu masada, cunku onceden haberlesiyorlardi. Ben yemeklerin icinde domuz etinin varligindan haberdar olduktan sonra menuden digger yemekleri siparis verip onlari yedik.Restorandan cikip otele gittik, otele disardan guzel gozukuyordu, otomatik olarak acilan kapilaridan iceri girdikten sonra toplu kayit isleminin yapilmasini bekledik ve sonra herkes yavas yavas odalarina cekildi. Ve bugunluk turun sonuna gelmistik ama biz odaya esyalarimiz yerlestirdikten sonra tekrar cikip gezmeye karar verdik, cunku vaktimiz azdi ne kadar cok yeri gorursek o kadar cok doyuma ulacaktik. Otelin onunden otobuse binip petersburgun en unlu caddesi olan nevskiy caddesine dogru yola ciktik ve oraya ulastigimizda buyukce bir meydanda indik ve caddenin geri kalanin yurumeye basladik. Nevskiy caddesi ucbucuk kilometre uzunlugunda ve cadde boyunca en unlu oteller ve en unlu markalarin magazalari, restoranlari dizilmis durumda, Nevskiyde yok yok, ayrica bir cok tarihi eserin, binanin, muzenin yolunun gectigi bir cadde. Yuruyerek Kazanskiy Zabor denilen kilisye dogru gitme karari aldik, hava guzeldi, uzerimizde sadece tisortler vardi, yirmi derece civarinda olan hava sicakligi aniden basan yagmura ragmen degismedi, hemen siginacak bir yer bulduk, yagmurun dinmesini beklerken epeyi bir zaman gecti, yagmur dindikten sonra Kazanskiye dogru tekrar yurumeye basladik onune geldimizde yagmur tekrar yagmaya baslamisti. Kilise cok gorkemli duruyordu, alisilmis kliselerden cok farkli bir yapisi var, yarim daire seklinde dizilmis olan cok yuksek ve genis kolonlarin ortasinda duran bir yapi, beni cok etkiledi guzelligiyle. Yagmurun siddetini git gide arttirmasinndan dolayi bir taksi bulup otele gittik.Sabah kahvaltisina cok erken inmemiz gerekiyordu, biz indigimizde zaten butun otelin ahalisinin orda oldugunu gorduk, kahvalti sonrasinda ikinci gunumuze basliyorduk ve bugunun sonunda turumuz bitmeyecekti cunku san petersburgda efsanevi beliyi nochi denilen olay yasaniyordu yani beyaz geceler…