belki bu konuda biraz cahilim, belkide postmodernizm kavramına olan karşı konulmaz rahatsızlık hissim yüzünden…ama diyorum ki, sanat modernleştikçe soyut olana, kavranılamayana doğru mu yönelmeli? tuval üzerine rastgele boya döküp “bakalım ne çıkacak”, “karmaşık oldu, esrarengiz oldu, gizemli oldu”, “baksana şu ağlayan bi çocuk değil mi”… yorumlarına mı mağruz kalınmalı…da vinci‘ye bakıyorum, yeteğinin limitlerde olduğunu bildiğimiz bu insan bile, hayatının son zamanlarına kadar ışık, gölge, ve gerçeklik çerçevesi içerisinde eserlerini bir adım ileri götürmeye çalışmış. anlaşılmayacak şeyler yapayım, gizemli olayım diye düşünmemiş hiç. ve sonuç olarak da ürettiği eserlerin etkileyiciliği bugüne kadar hiç azalmadan gelmiş.şimdi ben ağlayan bir çocuk mu resmetmek istiyorum? evet. peki bunu neden açıkça göstermiyorum. flu resme, eksiltili sanata lafım yok ama ben inanıyorum ki “modern sanat ile uğraşıyorum, postmodern eserlerim var, postmodernizme gönül verdim” diyen bir çok bireyin bu işi sanat için değil, akşama vereceği partide sushi yerken önünde dikilip “bunu ben yaptım” diyerek hava atmak adına ürettiklerini düşünüyorum.”görülecek hiç bir şeyin olmadıgı bir görüntü bollugu”– baudrillard”çagdaş görüntülerin büyük çogunlugu -video, resim, plastik sanatlar, görsel/işitsel sentez görüntüler- görecek hiç bir şeyin olmadıgı düz anlamda görüntüler, izsiz, gölgesiz, sonuçsuz görüntülerdir. tek hissedilen her birinin ardında birşeyin yok olmuş oldugudur. bunlar sadece birer olumsuz yogunluktan ibarettir.”– baudrillard
göze hoş gözüküyor olabilir bazen bu kategori içindeki sanat ürünleri. güzel olmasına bir lafım yok ama “öyle eçiş bücüş şeyler değil onlar, zeki olanlar onun altındaki gizemi anlarlar” tadındaki ukalalığı sevmiyorum. ha hakkaten bir gizli noktası vardır, biz göremiyoruzdur o vakit geri zekalılığı kabul ederim…bu yediğim damgaya ragmen, bildiğimiz sanat ürünlerini tercih ederim.