Unutulmaz deli bir akşam…KARŞILAŞMA, SÜRPRİZ VE KARAR
Eve gitmek üzereydi. Metrodaydı, elinde defterler vardı ve yorgundu da. Tam o sırada Cansu diye seslendi biri, tanıdık bir sesti. Hem nasıl tanıdık, kankisi ve sırlarını paylaştığı yegane insan; Özgür.Boynuna sarıldı Cansu Özgür’ün. ‘Hey nasılsın bebeğim?’‘Bize gidiyoruz, gelsene.’Özgür’ün yanında Sezgin adında bir arkadaşı daha vardı. Zaten çocukluktan tanıştıkları için Cansu onu da iyi tanıyordu.‘Rezilsiniz üstadım. Kendime kalamayacağım sizin yüzünüzden. Dost musunuz düşman mı?’ o sırada işgüzar Özgür, arkadaşının neye tav olacağını gayet iyi bildiğinden, Cansu’nun kulağına eğildi ve ‘O da gelecek…’ dedi.‘Anladığım kişiden mi bahsediyorsun?’ diye bakarak Cansu, ‘O?’ diye sordu.‘Rüzgar işte, bu akşam bizde, Méxicon oynayacakmışız hem de. Artık ben gerisini sana bırakayım.’‘Adisiniz dostum, karar verilmiştir, geliyorum!’Etrafı sıcak basmıştı. Cansu’nun aniden eli ayağına dolaştı.- Özgür saçım nasıl? Ay, bilsem üzerime daha hoş bir şey giyerdim. Özgür böyle birşeyi sen bana nasıl daha önceden söylemezsin!’- Şekerim daha yeni belli oldu. Plan yapmamıştık.Yutkundu. Su yoktu. Rüzgar vardı, gelecekti; gözlerini tekrar görecekti. O eşsiz ses tonuyla konuşacak ve o bilmese de günlerce onu düşünecek ve belki düşleyecekti…-‘Cansu daldın tatlım…’ lafıyla kendine geldi Cansu-Normal değil mi, Özgür’üm. Var ya, kanında itlik var senin, o bebenin sana haber verdiği an bana haber vermen gerekmiyor muydu?diyerek karnına yumruk atmaya başladı Cansu etrafta, metroda milyon insan olduğuna aldırmadan.CANSU VE ÖZGÜR; YILLARIN HUZURU…
İkisi bir araya geldiklerinde alem olurlardı. Cansu’nun belki yarısıydı Özgür. Kardeşi ona bu kadar yakın mıydı acaba? Cansu’nun babası bir tek Özgür’le dışarıda kalmasına izin verirdi, o da her zaman değil elbette. Özgür’le aynı yatakta dahi yatmışlardı ama yok öyle bir şey. Sarılıp uyumuşlardı, kardeş gibi, hiç birbirlerinden çekinmezlerdi. Çünkü bilirlerdi ikisi de birbirini o gözle görmüyordu.Dedim ya, kardeş olsalar bu kadar olmazdı. Özgür kız arkadaşlarınla dertlerini anlatırdı Cansu’ya, Cansu’da yıllarca beynini patlatmıştı Muzaffer şunu dedi, sence ne demek istedi diye. Özgür sıkılsa da yorum yapardı, sıkıldım demezdi.Özgür balık familyalarını saatlerce anlatabilme kapasitesine sahip şahsına münhasır kişilik olarak, bunu saatlerce değil günlerce de anlatabilirdi. Zaten balık familyası muhabbetinin tam ortasında konuya şahit olanlar, Cansu’nun sabrına ve Özgür’ün bunca ayrıntıyı ailesinden çok çok daha önemli bir mevzu gibi anlatmasını görür görmez; bu duruma katlanamayacaklarını hissedip, ortadan tüğüyorlardı. Sorun yok, Cansu da Özgür de mutluydu.Bir de çok deli dans ederlerdi mekanlarda. Sene 1996. Saklıkent. Bulutsuzluk konseri. Muhteşem bir gece. Tıktıklım ortalık. Bulutsuzluk’un konseri bitmiş ama millet o denli keyifli ki; mekandan ayrılanı bırak, deli gibi dans ediyorlardı. Özgür tuttu Cansu’nun elinden, çekti piste. O zamanların Saklıkent’i şimdininkine bin basardı. Dans etmeye başladılar. Latin çalıyordu. Onlarca onlarca insan dans ederken, teker teker bırakıverdiler dans etmeyi ve Cansu ve Özgür’ün muhteşem dansını seyre koyuluverdiler.Onlarınki çok hoş bir arkadaşlıktı… Rahatlık, güven ve olabildiğince tabuların olmadığı yerlerde teneffüs ediyorlardı. Gelelim ünlü akşama, Rüzgar gelecek ya. Davetli listesi yapmış bizim şerefsizler kaşla göz arasında diye geçirdi içinden Cansu…Mezeler alınmış, ev hazırlanmış; anneye haber verilmiş. Cansu o an hayatının en güzel akşamına doğru yol aldığını elbette bilmiyordu.Méxicon BAMBAŞKA BİR OYUN, SİZİ OYUNA GETİREBİLİR…
– Méxicon diye bir oyun vardır. Oyundan çıkış olmaması oyunun temeli.- Tehlikeli görünüyor.- Evet, heyecanının çoğunu belki bu oluşturuyor.- Ne üzerine anlatsana.- Alkol- Hah, alkol ve oyundan çıkış yok. Güzelmiş. 18 üzeri yani, hım. Ayrıntı istiyorum.- Peki, bir kupa lazım ve iki adet zar. Kupanın saydam olmaması lazım. Zarları göstermemesi için bu gerekli. Blöfe dayalı bir oyun. Oyuna başlayalım. Oyun içinde anlatayım.- Tamam.Eve geldiklerinden bir süre sonra ortalık doluştu, müzik, ses sistemi… Méxicon malzemeleri her şey hazır. Ve elbette ki, Rüzgarrr! Cansu’nun kalbinin durduğu an. Ama hiçbirşey çaktırmaması lazım, bu tüm karizmayı çizebilir… oyun başladı. En geniş ve rahat yer, yer olduğundan yere daire oldular. Biralar vardı önlerinde ve bir çay bardağı. Oyun uzundu, başka alkol anında götürürdü, bu oyunda gitmez biradan başkası.Neyse Cansu zarları attı, 6-6 geldi dedi. Kapadı kupayı ters şekilde. Sadece kendi gördü zarları. Rüzgar tam karşısında oturuyordu, gözleri gözlerinin içinde… Méxicon dedi. Yerse. Blöf yapacak. Özgür yemedi. Aç zarları dedi. Hadi yalan değilse dedi. ‘Aç’ dedi tekrar Özgür.Açtı zarları Cansu. 5-6. Gülüşmeler… Cansu fondip yapacaktı ama Méxicon’da blöf yaptığı için normal bir rakamda blöf yapmadığı için cezası iki katı idi. Zevk burada başlıyordu. Oyunun başında bir çay bardağı bira çok çok hoş geliyordu ama saatler geçtikçe o tek bardağı içmek istemiyordu insan. Şimdi iyi zamanlardı.

milliyet
milliyet

Lale 3-5 dedi. Lale saf bir kızdı ama o da blöf yapmayı seçti. Irmak tamam dedi, ses çıkarmadı. Oysa yalandı dediği. Ahmet, 5-2 dedi. Rüzgar, aç oğlum dedi. Oysa Ahmet doğru söylüyordu. Bu sefer Rüzgar’ın cezalandırılması gerekiyordu. Arada çok güzel bir sohbet dönüyordu, espriler havada uçuyordu. Saatler geçti, biralar bitti; o kadar içildi ki… Herkes sızmakla sızmamak arasındaydı. Cansu yeter dedi. Ben bittim. Özgür izin istiyorum. Uyuyacağım. Özgür bu oyundan çıkış yok dedi. Cansu ısrar etmenin Özgür’de yazılı bir kelime olmadığını bildiğinden, sustu… Rüzgar şarap ver bana dedi sadece. Oysa sarhoş olmak üzereydi. Kimse yeter demedi.RÜZGAR VE YILLARCA ŞİİRLERİN SAHİBİ OLACAK BUĞULU SES…
Sabah olmak üzereydi. Sonra Cansu içmeye devam etti, ta ki diğerlerinin şaraplarını da bitirene dek. Üst katta Özgür’ün ablasının odasına çıkardı onu Rüzgar, kolundan tutuyordu şefkatle. Rüzgar, Cansu’yu yatağa yatırmaya çalışıyordu. Tam anlamıyla sarhoş olmuştu. Elindeki kadehin yarısında hala şarap vardı, Cansu kadehi masaya bırakıyım derken yastığa döküverdi. Sabah kalktığında Cansu’nun saçlarını okşuyordu Rüzgar. Cansu Rüzgar’ın bacağında uyumuş ve Rüzgar’da halinden gayet memnun onun saçlarını ve yüzünü seyretmişti…Cansu ışıl ışıl bir güne gözleri kamaşarak, ‘Merhaba Rüzgar adam n’aber?’ derken, nasıl bir adamsın sen ve bu nasıl bir gün? Demeyi ihmal etmedi. Bu romantik deli herif bu kadar sakin saçlarını mı okşamıştı yahu? Görülen oydu. Sanırım manyaktı ama bu hoştu da… deli gibi miğdesi bulanıyordu Cansu’nun… Gün üç boyutlu başladı, hatta dört beş, duvarlar hareket ediyordu; birisi duvarları durdurabilir mi?-Rüzgar, Méxicon’da çok içiliyor galiba.Tatlı bir gülümseyişle, ‘Kesinlikle’ dedi Rüzgarın sesi çocuk. Cansu yıllar sonra dahi ne gülümseyişi ne o sesi unutmayacaktı…(1- Yazılar herhangi birine yazılmamış olup, hayal gücünün özgür uçuşlarıdır. 2- Yasal Haklar: Kaynak gösterilsin ya da gösterilmesin, hangi dilde olursa olsun içeriğin bir kısmı ya da tamamının kullanılması yasaktır. Bu yazının yasal hakları www.hafif.org ve Astral’a aittir. Bu madde, altında yazmıyor olsa dahi, Astral’ın tüm yazıları için geçerlidir.)