Geçenlerde hasta beynimle oturmuş kafayı çekiyoruz, Candan Erçetin çalmaya başladı. Muhabbete de süper gitti, dinlemeye başladık, Bir taraftan dinliyoruz, bir taraftan da bir ağızdan eşlik ediyoruz parçaya. Tam nakarat kısmında, bizimki birden sustu. Ne olduğunu sordum, hay sormaz olaydım. Yoktan yere husumet çıktı aramızda. Bu dedi ki bana;”amman efendim ne kadar güzel hissiyat, ne kadar naçis vecizeler bunlar. Bu kadar mı kinayeli, bu kadar mı özgün anlatılabilirdi yaradana duyulan sevgi?! Bravo vallahi taktir ettim.””Ne diyosun? ne Yaradanı?” dedim tabii haliyle. Ben şarkıyı normal aşki-meşki olaylara yapıştırarak dinlemekteyim.Öyle olmadığını söyledi. Güya;
“Merak ediyorumNe yapacaksın benden sonraki hayatındaO alaycı gözlerinEğlenerek bakacak mı başkasınaAklın bendeyken hala”
derken, Tanrı insanla yollarını ayırmak zorunda kaldığına pek çok üzülmüş. Ama kendisini terbiye etmek için bir takım şeylerden mahrum etmekten başka yol da yokmuş. Bu yüzden yüce varlığını kişiselleştirip, onun anlayabileceği seviyeye indirgeyerek ardından buna benzer lakırdılar sarfetmiş. Aslında her ne olursa olsun, kendisini unutamayacağını, yalan yanlış yollara sapsa da, onun yerine başka şeyler koymaya çalışsa da buna kanmayacağını, kıskanmayacağını; nasıl olsa eninde sonunda kendisine döneceğini her zaman bildiğini açık ve net olarak belirtmek istemiş. “Alaycı gözler” derken kastettiği, kendi suretine sahip olan bu aciz insancığın özünde ne kadar muktedir olduğunu bilmesi, kendisine imtihanen verilen nefsi köreltmek için bulduğu oyuncakları Yaradan’ın önüne insanlığının getirdiği komik serzenişlerle koyması imiş.“Merak ediyorumRastlaşacak mıyız günün birindeHerhangi bir yerdeO çağlayan ruhunSakin tavırların ardınaGizlenecek mi yine”
mısralarında, insanoğlunun ait olduğu yeri tekrar hakedince benliğini kaplayacak olan sükunet ve huzur ifade edilmiş. Herhangi bir yerde rastlaşmak? “herhangi bir yer”in zaten yaradanın mevcudiyetinin her yerde olduğunu açıkça vurgularmış. Ama ya “sakin tavırlar ardına gizlenmek”? yani kabul etmek gerekirmiş ki insanın asıl doğası sakin bir mizaca haiz değilmiş. Yaradan gene de bilirmiş ki bu kaotik yaratık, eninde sonunda kendisini karmaşanın kucağına atacak. Huzur, afiyet, güzellik; tatminsiz, maymun iştahlı yapısını sadece vakitsizliği neticesinde merakına yenik düşene kadar besleyebilecek…“Yıllar geçtikçeSıradan mı olacaksınYoksa yenilmeyip zamanaSevdiğim gibi mi kalacaksınMerak ediyorumÇok merak ediyorum”
Merak edecek. Hep merak edecek. Sonuçlarını düşünmeden deneyecek. Yenildikçe, ezildikçe daha çok merak edecek. Zamanı tükenene kadar “neden?” diye soracak, ama zaman tükendiği zaman çok geç olacak…Saçma sapan konuşuyor işte. Ulan iki yudum içki içecektik, boğazıma dizdi resmen lavuk!Ah bu ben kendimi nerelerde bulsam? Çekilsem sahillere, hayaller mi kursam?