annem kopmuş dudağıma uhu sürüyordu alelacele.babam yırtılmış dizkapağıma elindeki soğumuş lahmacunusürüyordu. içindeki macun tutar diye…ablam rahat rahat kusabilmem için çetin altan’ın sosyalizm üzerine kaleme aldığı 25 yıllık makalesini okuyordu ağzındaki zambo’yu sündüre sündüre…sakin bir telaş nasıl olabilirdi allahım!thelonius monk’un parmakları derme çatma kurban olduğumuz evimizin damına dokunuyordu.yağan yağmur muydu, kâni karaca’nın avaze saldığı birilahi mi?bilemiyordum.elvan gazoza geçirdiğim açmayı dişlerken elimi tutmuş ve sivilceli ergen suratıma bakmıştı acıyarak.bakmamış mıydı? yutkunmuştum. gözlerimi kaçırdım bütün gözlerden. fidye falan da istemeden. kaçırdım ruhuma.bana bak, dedi.bakarken düştüm dudaklarındaki uçuruma.tutuyordu bileğimi. tutuyordu ürkekliğimi.ürkekliğim erkekliğimi tutuyordu. ay tutuluyordu.ayları tutuyordu o: melek.zaman tutulmuştu. zaman tutuklanmıştı.dudakları dudağıma ağır ağır ama o kadar da şimşek gibiydi…ıslandı içim. dudağım saçlarına savruldu.ediz hun bendim. hun komutanıydı ellerim.ağladım. içimden… içimdeki keşküle akıttım tuzladığımyalnızlığımı.melek… içimden geçtiydin bir yaz akşamı.yazlık sinemaların şık, alımlı mızrağı…ergenliğimin narin kıvılcımı…