-Doktor Brutz’u sevmiyorum!-Ama gitmeliyiz Lou, tüm senatoryum orada olacak, sene boyunca herkes bu olayı bekledi unuttun mu?-O, o çok ciddi bakıyor bana!-O herkese ciddi bakıyor Lou, hem ben de sana eşlik edeğim. Korkacak bir şey yok. Bu sene mutlaka seçilenler arasında biz de olacağız. Ama geç kalmamamalıyız, acele et lütfen.Elemenin yapılacağı yer hastanenin taşlık arka avlusuydu ve tüm hastalar gösteri için orada toplaştıkları için mekan çok kalabalıktı. İnsanlar Doktor Brutz’un oturduğu tahta masa etrafını yukarıdan bakıldığında girintili çıkıntılı bir çember oluşturacak şekilde çevirmişlerdi. Kısıtlı imkanlarına rağmen içlerinde elemelerde sergileyecekleri role uygun bir şekilde kıyafet bulup gelenler dahi olmuştu. Kıyafetin tedariki, görevlilerle içli dışlı olmanın derecesine ve sigara, taze çikolata veya tereyağı üzerinden ödenecek rüşvetlere bakıyordu.İlk gösterici henüz 20’lerinde görünen, 34 yaşındaki Pierre’di. Bir ressamı canlandıracağını söyleyip, cebinden çıkardığı bir kepi, sağ kenarı basık şekilde kıvırıp başına özenle geçirdikten sonra, hafifçe tükürüklediği parmaklarıyla bıyıklarını bir çırpıda buruverdi. Doktor Brutz’a “Artık hazırım” anlamına gelen bir göz kırpışı ile birlikte etrafı hayal ürünü eşyalarla kuşatılmış gibi oyununu oynamaya başladı. Karşısında bir model varmışçasına, boşluğu doğru düzgün poz vermesi için azarlıyor, görünmez paletiyle yavaş yavaş boya kararken istediği rengi oluşturamadığı için kısık sesle hayıflanıyor, olmayan bir tuval üzerinde resimler çiziyordu. Dışarıdan bakan bir göz, gösteriyi son derece başarılı bir canlandırma olarak değerlendirebilirdi. Oysa Doktor Brutz, Pierre’in tüm bu hayal ürünü sanrıları gerçekten gördüğünü biliyordu. Bu müsabakaların amacı ise kişinin gerçek sanıp kanıksadığı halüsinasyonlarla oynaması değil, oyunda duru bir zihnin bilinçli olarak kurduğu ve canlandırdığı hayalleri kullanmasıydı.Her sene yapılan müsabakada, Dr Brutz ve ekibi tüm bir sene süren terapilerin çıktılarını, hastaların performansları sırasında davranışlarını gözleyerek değerlendirme imkanına sahip oluyorlardı. Gösteriler periyodik terapilerinden dahi daha önemliydi. Zira hastaların davranışları son derece samimiydi, çünkü rol yapıyorlardı. Doktor işin tıbbi amacını gizlemek amacıyla, bu etkinliği küçük bir ödülü olan, tüm hastalarının katıldığı bir müsabakaya çevirmişti. Senatoryuma adım attıkları andan itibaren, gerek savaş yıllarının kabusları andıran ortamı, gerek güvenlikleri, gerekse durumu ciddi olanların etrafa zarar vermemesi için hiç bir hasta yeniden hastane dışarısına çıkarılmıyordu. Bu müsabakada dereceye giren ilk beş hasta hariç. Başarılı olanlar, güzel bir restoranda yenilen leziz bir yemeğin ardından, bir konsere götürülüyor ve bir hafta boyunca kendilerine eşlik eden görevlilerin gözetiminde sokaklarda, pazarlarda dilediğince gezebiliyorlardı.Lou cephede iken yakınında patlayan bir el bombası yüzünden askerde aklını yitirip çürüğe alınmış, Irma’da olmayan problemlerini bahane ederek hem aileden kalan tek yakını olan kardeşine bakmak hem de yiyecek üç beş lokma bulabilmek için gönüllü olarak Lou’nun kaldığı hastaneye yatmıştı. Geçen yıllar ve ortam, Irma’nın gerçekten zihinsel problemler kazanmasına, onlarca depresyon geçirmesine, yaklaşık bir senedir de kendi kendine konuşmaya başlamasına sebep olmuştu. Hastalar üzerinde uygulanan yeni deneysel tedaviler nedeni ile Lou’nun durumu düzeltmek bir yana gerilemiş, hastanede geçirdikleri 4 sene boyunca 9 kez intihara teşebbüs etmişti,Yarışmaya katılmak Irma’nın fikriydi. Davranışlarındaki istemsiz değişimi farkediyor, ancak müdahale edemiyordu. Çaresizce tek kurtuluşunun dışarıya çıkmak, koridorları kusmuktan geçilmeyen, duvarları sidik kokan bu nemli ve kasvetli yapıdan kurtulup, normal insanlar arasına karışmak olduğuna kendisini iyice inandırdı. İçinde tek tük yaprak parçalarının dolaştığı saydam lahana çorbasından farklı birşeyler yemeliydi artık. Birbirlerine normal şakalar yapan, gündelik davranışlarında bakışları aniden sabitleşmeyip salyaları akmayan insanların arasına çıkmalıydı. Tek yapmaları gereken, hala hayal güçlerininin çalıştığını kanıtlayabilecekleri bir taklit, bir benzetmeydi sadece. Doktorun karşısında tiyatroda trajedi ve komedinin sembolünü, gülen&ağlayan maskeyi sergileyeceklerdi.

Lou ile gece gündüz çalıştılar. Ağlayan maske rolü onundu. Oyun süresince sadece üzgün bir yüz ifadesi ile gözleri ileriye bakar vaziyette dik bir şekilde duracaktı. Gülen maskeyi ise kendisi oynayacaktı.Sıra onlara geldiğinde doktorun karşısına çıktılar, Lou tedirgindi, başı önde, yumruklarını sıkarak belli belirsiz titrer vaziyette beklemeye başladı. Doktorun yüzünü görmese de, varlığı sinirlerinin bir anda gerilmesine yetmişti. Irma, onca emek verdikleri fikrinin boşa gideceği, dışarı çıkamayacaklarını düşünüp, saniyeler aktıkça endişeleniyordu. Gülmeye çalışıyor, gerginlikten kaslarına hakim olamayıp sadece dudaklarını ısırıyordu. Doktorun karşısında çıkalı yarım dakika olmuştu. Bir Lou’ya, bir her an dudaklarından aleyhte bir kelam dökülecek olan doktora bakıyordu. Lou hala başını kaldırıp, dik duramamıştı…İçinden kendini yırtarcasına kardeşine haykırdı;-Hadi Lou, Louuuuu….!Derken, etraf değişiverdi, bir mucizeymişçesine, küçük bir kız ve Irma kaldı ıssız çevrede. Bir büyük hendeğin ayırdığı iki kişi birbirlerine bakıyordu. Derken küçük kız, el salladı ve dönüp gerisin geri koşmaya başladı. Irma tüyleri diken diken olmuş vaziyette bu anı hatırladı, 10 yaşında babasını şehire yolcu ederken, uğurlamak için bahçe çitlerine dek babasıyla birlikte gittiği gündü bu ve hatıra daha dün gibi taze bir biçimde tartışılmaz bir gerçeklikte şu an karşısında duruyordu. Bu kız çocukluğuydu, anlık bir farkına varışla bilinci yeniden hastane meydanına, doktorun masasının önüne geldi, başı döndü, kaybolan dengesini sağlamak için bir an Lou’nun kolunu tutmaya çalıştı ve gürültülü bir kahkaha patlattı. Durduramadığı bir refleksle, giderek sesini yükseltrek gülmesini sürdürdü. Artık ağzından çıkan ses öbekleri kahkahayla, neşeyle ilintilendirilebilecek bir halden çıkmış, tüyler ürperten çığlıklara dönüşmüştü. Doktor bir işaretiyle duvar dibinde olayı seyreden iki görevliyi çağırdı. İri yarı hademeler, çırpınan Irma’yı güçlükle zapt ederek koğuşuna sürüklediler.Ertesi gün aralarında Lou’nun da bulunduğu beş kişi, sesleri dahi farkedemeden, yüzlerinde ebleh birer ifade ile bir Caz konserinde piyanodan yayılan gölgeli yansıları bakıyorlardı. Aynı esnada midesi yıkandıktan sonra alındığı ameliyat, Irman’ın içtiği hapların hasarlarını bitap vücudundan atmaya yetmedi. Irma geri kalan ömrünü pipetle beslenebilen tekerlekli sandalyeye mahkum bir hasta olarak geçirdi.