Ne çabuk geçiyor zaman, nasıl da acımasız. Ve ben nasılda yeniliyorum zamana.. Bir masal anlatsa biri bana diye öyle çok beklemişim ki, hemen inanacağım, ağzından çıkan her kelimeyi beynim emecek ve ben o masalın büyüsüne kapılacağım. Böyle mi umuyordum acaba? Masallara inanmak isteğim neden bu kadar çok idi, sürekli gerçeği arayan, gerçeklikle yatıp kalkan ben masala susamıştım.. Anlatıcının kim olduğu önemliydi, yumuşak bir ses, derin ve manalı bakan gözleri ile gözlerini gözlerimden ayırmadan anlatmalıydı, sözlerin büyüsünü gözleriyle tamamlamalıydı. Masalı dinlerken içimde büyümeliydi, gözlerinde görmeliydim söylediklerini.. Duyduklarıma inanmamak için direniyordum, bir yandan da duyduklarımdan elimde olmadan etkileniyordum..Çok zor günler geçirdim vaktiyle, böyle diyordu bir şarkıda beni anlatır gibi, şimdi baharı bekliyorum, herşey düzelecek biliyorum.. Sonra sımsıcak bir yaz gelecek, tüm buz tutan duygularım çözülecek belki de, direnmezsem eğer.. Eğer demeden yazı yaşamak istiyorum, ama önce bahar herşey yavaş yavaş olmalı.. Tomurcuklanan ağaçları içimdeki coşkuyla yaşayayım önce, her sabah güneşle uyanmak istiyorum.. Sabahın karanlığında değil, aydınlığında düşeyim yollara, o zaman iyileşmiş olacağıma inanıyorum..Harekete geçtim ama yine de koşarak ulaşılmıyor bazı şeylere, beklemek lazım sabırla.. Bekle diyor masalı anlatan, göreceksin, inanacaksın o zaman..Zamanın geçmesi aleyhime oysa ki, büyüyorum, yaşlanıyorum demek istemiyorum halaa büyüyorum.. Ruhum büyüyor, ağrılı ve sancılı oldu bu büyüme.. Tecrübe aktarılmaz diyordu geçenlerde biri, çok haklıydı..Tecrübelerim ödüllerimdi, zor kazanılmış bedellerim..Mutlu sonla bitiyor ya her masal, nasıl da yalan.. Gökten düşen elmalara inandığım günler nerdesiniz? Kocaman devlerin, prenseslerin yaşadığı ülkeler, kaf dağı, zümrüdü anka kuşu..Uçan halı, lambadan çıkan cinler…3 dilek hakkım olsaydı..