Acısıyla tatlısıyla bir savaş daha geride kaldı.
TV’lerden izlediğimiz, Hürriyet’ten takip ettiğimiz kadarıyla, gayet temiz, hızlı ve efektif bi savaş oldu; Ortadoğu’ya kısmi de olsa bi ferahlık geldi. Ne diyelim, darısı Suriye’nin, İran’ın, Lübnan’ın, Suudiler’in falan başına.
Türkiye de bu savaş vesilesiyle ne kadar sağlam ve kararlı bi ülke olduğunu cümle aleme bi kez daha kanıtladı. Göğsümüz kabardı; bayrağımız balkonlarda dalgalandı.
Şaka bi yana bu savaşın en acı tarafı, Irak’taki müze ve kütüphanelerde bulunan eserlerin, parçaların yağmalanması-yakılması oldu. Bu tabii insanların falan ölmesinden daha acı ve korkunç bişey. Çocuk doğur(t)ursun ama bu yananları geri getiremezsin.
Vakti zamanında bu dokümanlardan özellikle Osmanlı-Türk kültürü ve tarihiyle ilgili olanlarının kopyasını almayan idarecilere lanet olsun. Umarım mezarları kaybolur, çocuklarının ihanetine uğrarlar. Umarım kötü bi rüya görerek ölürler ve zamanın sonuna kadar bu rüyanın içinde kalırlar.
yorumlar
bu saati sana getirdim oğlum; babanla esir düştüğümüzde, dedenden hediye olan bu saati baban makatında saklayarak düşmanın eline geçmesine izin vermedi, o öldükten sonra da onu ben makatımda saklamaya devam ettim, çünkü biz bu saatin sana yani geleceğe ait olduğunu düşünmüştük ve herşeyimizle onu korumaya karar vermiştik. belki de beni yaşatan bu saatin sana iletilmesini sağlamaktı.
sayın baby700, işte size kültür miraslarını korumak için bir yol. Mirası korumak için paylaşalım; bilimum tabletler, obeliskler ve büyük boy heykeller sizin, gözyaşı şişeleri Irak’lıların(drama esintisi), diğerleri de benim.
“insanların falan ölmesinden daha acı ve korkunç bişey”
ölmesi kadar acı deseydiniz ki insanlar olmasa değerli kültürünüz ve mirasınız neye yarar ki o mirası insanlar bırakmıştır ve yine bırakacaktır(kim bırakıyo len bunları buraya?)…
son paragrafınıza ise katılmaktayım.
haydi hep beraber.
biliyorum kasıtlı yazdın o cümleyi. ama yine de muhalefet şerhi düşmeden edemiyeceğim.
savaş hakkında yapmaya çalıştığın gibi objektif olduğunu sanıyorsan, bu çocukların günahı nedir? onlara da üzül be hocam. o kitapları da bu çocuklar yazıyor. he..yok tanımadığım eloğluna ne üzüleceğim, ben giden bilgiye bakarım diyorsan, o bilgiyi bu çocuklar olmadan ne yapacaksın diye sormak lazım bu kez de.
‘Verba volant, scripta manent’ beyler. Bu insan sevginiz yine sol gözümü yaşarttı; sarkac bey ise makattan ağlamayı tercih etmiş.
Bilginin kendisi kıymetlidir. Peki çocuklar olmadan ne yapıcaz bu bilgiyi? Bilmem. Hiç düşünmedim. Bilgi, olması içindir; neye yarayacağı, ne için kullanılacağı daha az önemlidir. Bilginin bişey yapmak amacıyla edinilmesi b..tan bi haldir. Bilgi avantaj sağlar; ama bunu kullanmak insanı bozar. Dursun diyedir yani bilgi; insanın kendi duruşu için.
o yağmalanan yüzlerce yıllık dökümanları ki bi çoğu el yazması; amerikan müzelerinde bi de üstüne para vererek girip görebiliriz maalesef…
senin bu delice pozitivist yaklaşımın da benim gözlerimi yaşarttı.
kullanılmayan, doğada buhar halinde bulunan bilgiyi bu kadar değerli kılan nedir? son noktada, bu bilgi zaten var, bir yerlerde gizli. biz onu bir forma ve sistematiğe sokuyoruz. sonrada basıyoruz kitap diye. yani bunlar kitap olarak basılmazsa, bu bilgilere en az bu tanımadığın çocuklar kadar uzak olacaksın. tekrar başa dönersek bu bilgi orda durduğu müddetçe onu ortaya çıkaracak birileri muhakkak olur, tabi eğer onları öldürmezsek.
Bi şeye bilgi denmesi için, o şeyin öncelikle kayıtlı olması gerekir. Tamil beyin form ve sistematik dediği vaziyet yani. Daha önceki buhar hali, duyusal ve duygusal şeysilere tekabül eder. Bunlara en iyi ihtimalle data falan diyebiliriz.
Ayrıca pozitivizmin bu söylenenlerle bi alakası yoktur. Ayrıca çocukları sevmem: Düşerse ağlar, düşersen güler. Her bi şeyi anlarlar. Hiç gerek yok.
çok ciddi bağlantısı vardır. hatta
“düşerse ağlar, düşersen güler. Her bi şeyi anlarlar.” yargısı da buna iyi bir örnektir. pozitivizm dışında dünyada hiç bir -izm bu derece kesin yargılara varmamıştır.
ayrıca baby700 yine, bilgi-data ayrımı gibi mevzulara girerek, konuyu yavaş yavaş kulvar dışına itmektedir.
ben de geldim, tamam artık beraber ağlayabiliriz.
haydi hep beraber.
semerkanta moğolların alamutu işgal ettiği sırada bütün kitapları yaktığını yazımıştı amin. üzülmüştüm bende.
bu konuyu yahudilerin bilmem kaç bin yıldır din sayesinde süregelen bilgi aktarımına ve hafif’in mim tanımına bağlayayım bari.