Başlık aklıma geldiğinde keşke olsa böyle bir şey diye hayal etmekten alıkoyamadım kendimi. Şöyle çok sıkıldığımız, çok bunaldığımız anlarda bi yaprağını çekip sarsak, tokasındaki hazneden kağıdı çıksa. Ne güzel olurdu bir düşünsenize.Daha sonra kravatı suladıkça zamanla yeni yapraklar çıksa üstünde. Siz kravatınıza ne kadar iyi bakarsanız o da o kadar güzel ürün verse size.Hayal dünyasına adım attıkça; sıradışı ama nedendir bilmem, çocukluğumdan beri “öcü diye bir şey yoktur.”, “filmlerdeki karakterler senaryodur, bilgisayar animasyonudur, gerçekte yoktur.” gibi realiteye ait unsurlara bir türlü inanasım gelmiyor. Bu daha sonra ayrıntılarla değinmek istediğim bir konu, çünkü kendim hakkındaki bazı “kritik” sorulara yanıt bulabilmiş değilim.
Asıl anlatmak istediğim şu:Hayal ve gerçek, hani şu çok ayrı sandığımız iki şey; aslında aynı şeyler değil mi? Yani basitçe hayal de bir gerçek değil midir? Yani biz düşüncelerimiz sayesinde hayaller kurarız, normalde olmadığına inandığımız şeyler kafamızın içinde maddeleşiverirler. Peki düşünsel boyutta bile olsa, bu onların gerçek olduğunu ispatlamaz mı?Burdan başka bir soru daha çıkıyor ortaya. Somut ve soyut ayrımıyla ilgili. Bu yazıyı yazan değil de okuyan biri olduğumu hayal ederekten; “düşünceler somut değildir, bu yüzden de tamamen gerçek olduğu ispatlanamaz.” cümlesini kurarken buluyorum kendimi.Felsefe dersinden hatırladığım kadarıyla; bir şeyi reddederken bile, bir bakıma varlığını kabul etmiş oluyoruz. (Ne dedim ben ya?)Yine çorba ettim sanırım yazıyı ama bir noktadan toparlamaya çalışayım.Eğer düşünceyi “gerçek” kabul edersek; o zaman da hayaller de aynı şekilde “gerçek”tir. Yani bir gün düşüncelerimiz somutlaştırılabilirse -sanırım bilimadamları can sıkıntısından bunun üzerine de çalışıyor- hayallerimiz de somutlaşacak.Düşünsenize, bir çocuk böyle bir cihazla neler neler yapabilir? Ben kesinlikle “Marijuana Yapraklı Kravat”ımı yapar ve patentini alırdım.-Abi bi yaprak sarayım mı sana da?-Yok, sağol. Ben kullanmıyorum.