Aypot şafılımının kulaklıkları kulağımda, manu çau dinleyip patlıcan ağaçlarının arasından geçerek kulübeme gidiyordum. Yolda ağacın birine yanağını dayamış uzun saçlarını arkadan bağlamış, buğulu gözleriyle bana bakan gencecik bir kız gördüm. Ağlamaklı ve hüzünlü bakışlarla oradan geçmekte olan bana bakıyordu. Papa çango! Bu da nesi? Bu kız bana neden bakıyor acaba deyip yanına yaklaştım. Kız çok güzeldi. Usulca sordum, Bayan neniz var, burada ne yapıyorsunuz. Ahhh Ah! hain İngiliz mürebbiyem Mari Dudu tofıl sınavında 99 puan aldığım için çok sinirlendi, kulak mememden beni bu ağaca çiviledi, 3 gündür buradayım ne bi şey yedim ne içtim, telefonunum da şarjı bitti mamitamı da arayamıyorum, beni merak ediyorlardır, sanırım kabız da oldum dedi. İşi o esnada hemen uyandım. Zero zero punto zero! Kabızlığa iincir iyi gelirdi. Onu bu durumdan kurtarırsam kendime aşık edebilirdim. Rica ederim, ama siz, siz, yoksa siz Tropsolida annenin kızı Solidad mısınız? Ama olamaz ne kadar büyümüş ne kadar güzelleşmişsiniz dedim. Ne o beni tanıyor musunuz? dedi. Durun, durun hele, sizi şimdi hatırladım ingiliz mürebbiyem Mari Dudu’nun çantasını taşıyan Orlando’sunuz siz, üniversite için uzaklara gittiğinizi duymuştum demek döndünüz dedi. O an içimde bir şeyler oldu. Anında Solidad’ı bu durumundan kurtarmalı O’nu rahata kavuşturmalıydım. Bırakalım şimdi bunları dedim. Önce sizi kurtaralım bu durumdan, sonra konuşuruz dedim. Önce kulağını ağaçtan kurtardım, kulak memesinin deliğine arabamın anahtarlığını taktım, çok hoş durdu. Sonra onu çimenlerin üzerine oturttum, arkasına yumuşak yastıklar koyarak rahat etmesini sağladım, ayaklarına ve bacaklarına beybioyil sürüp masaj yaptım, biraz kendine gelir rahatlar gibi oldu. Sen dinlen ben biraz denize gireyim hemen gelirim dedim. Sonra kabızlığına çare olsun için ağaçtan kara incir topladım kendi ellerimle yedirdim, sonra pınarlardan soğuk sular içirdim, kabriole arabama bindirerek evine doru yola koyulduk. Radyo tarifa halk cemahiriyesi kanalında hande Yener’den Romeo çalıyor, Solidad’ın uzun siyah saçları rüzgarda uçuşuyordu. Eve varmak istemiyor bu mesut anların bir ömür boyu sürmesini diliyordum. Yolda dondurmacıda mola verip incirin üstüne bi de karışık dondurma ısmarladım. İyice yumuşasın herşeyini söküp atsın istedim. Az sonra sayılı dakikalar çabuk geçecek ve biz eve varacaktık. Gerçekten de öyle oldu az sonra eve vardık. Buyurun bir kahve içelim dedi. Hayır teşekkür ederim dedim, daha eve uğramadım merak ederler, siz şimdi güzelce uyuyun dinlenin, nasıl olsa buradayım sonra görüşürüz dedim. Sonradan öğrendiğime göre o gece olanları annesine anlatmış ve bir duş alıp yatmış, ama incir, su ve dondurmanın etkisini göstermesiyle ve bundan ötürü solamente, naturalmente cırcır olup sabaha kadar tuvalete taşınmış, kabızlığının geçtiğine de sevinmiş gerçi. Ertesi gün bana ceptem mesaj attı. Ertesi gün annesi kızına verdiği cezadan dolayı Mari Dudu’yu işten kovalamış, beni de yardımlarıma teşekkür baabında beş çayına çağırdılar. Ay papita! Ay mamita! .