Her sabah araba ile önünden geçerken son anda gözüme takılıveriyor, ağacın dalındaki meyveler. Mandalina mı, portakal mı ayırdına varamıyorum bir türlü. İyice uzaklaşana kadar bakıyorum ağaca ve meyvelerine. İçime bir coşku doluveriyor sabah henüz aydınlanmışken etraf, ben daha uykumdan tam ayılamamışken, o ağacı her sabah orda görmek beni mutlu ediyor. Belki de uzun zamandır hissetmediğim kadar kendimi iyi hissettiğim için böyle hislerle doluyorum. Ama yokk değil, ben hep sevdim üzerinde meyve olan ağaçları.. O meyveler bana hayatın anlamını, belki de anlamsızlığını anlatıyorlar bilmiyorum..Bahar çiçekleride açtılar ne zamandır. O çiçekleri evimin balkonuna çıkıp, kuru dallarına inat pembe mi beyaz mı tam belli olmayan renkleriyle pıtır pıtır açmış görünce içim kıpır kıpır ediveriyor. Sık sık çıkar oldum artık balkona, hava ayaza kesiyor oysa ki, karanlık bir yağmur var ne zamandır, olsun o çiçekler etraflarında sanki bir hare varmış gibi beni aydınlatıyorlar.Her sabah gördüğüm bu turunçgil ağacı yazı yazma isteği ile dolduruyor beni. Neler anlatabilirim o ağaca bakarak kimbilir? Ama sonra ölümcül bir hastalığa çare bulacakmışım gibi yada dünyayı son anda ona çarpacak meteordan kurtaracakmış gibi çalışıyorum, oysa ki yaptığım şey birkaç toplantıya katılıp, excele işlenen rakamları analiz edip, satış artırıcı faaliyetler yapmaktan öte değil. Öyle bir kaptırıyorum ki kendimi işe yazı yazmak değil, bazen canımı oğlumu bile aramayı atlayabiliyorum. Hiç affedilir değil yaptığım biliyorum, saati kurmayı düşünüyorum bu aralar yada calendarıma beni uyaracak notlar alabilirim, kahve iç, tuvalete git (yok bunun uyarısı var zaten) , telefon aç gibi..Oysa ne zamandır o ağacı görüyorum ve her seferinde bana yeni doğan bir bebeği kucağıma almanın coşkusunu veriyor o ağaç. Sonra nedense unutuveriyorum ağacı da meyvelerini de.. Çok mu ayran gönüllüyüm, çok mu dağınık düşüncelerim. Bahar geliyor işte, kaldır kafanı işte diyor doğa bana herhalde. İlla gözüne mi sokmalıyım, ağaçlardaki meyveler yada çiçekler mi lazım sana? Nisan Mayıs ayları titrer gönül yayları yazıyordu bir yerde, nerede olduğunu hatırlamıyorum, ama gülümsetmişti beni bu cümle.. Titreyen gönüllerimiz sonradan titreyen dudaklara dönüşmeden yaşanası aşklar diyor, yine ekranımda arka planda beni bekleyen raporuma dönüyorum… Yarın sabah o ağacı görene kadar içimi ışık dolduracak başka bir sıradan ama mucize olan şeyleri görebilmek için gözlerimi dört açıyorum:)