Hayat Güzeldir, Roberto Benigni‘nin yazdığı, yönettiği ve başrolünde olduğu bir romantik-dram filmi. 1997 yapımlı filmin diğer rollerinde Nicoletta Braschi ve Giorgio Cantarini bulunuyor. IMDb’nin Top250‘sinde 75.sırada olan yapım, Bafta, Cannes, Ceaser, Goya, Akademi ve David di Donatello gibi bir sürü ödül töreninden ödülleri kapmayı başarmıştı. Akademi’den “Yabancı Dilde En İyi Film”, “En İyi Erkek Oyuncu” ve “En İyi Müzik” ödüllerini almıştı. American History X‘te unutulmaz bir performans sergileyen Edward Norton ve “Saving Private Ryan” filmiyle Tom Hanks; Robert Benigni, Nick Nolte ve Ian MacKellen ile beraber “erkek oyuncu” dalında aday olduklarını hatırlatmak isterim. Benigni bu kadar güçlü aday arasından ödülü alabilmişti.
Filme gelirsek… 2.Dünya Savaşı zamanları-İtalya’dayız. Guido bir resturantta garson olarak çalışan hiperaktif, eğlenceli, sevgi dolu ve komik birisidir. Bir gün şans eseri hayatının kadınıyla karşılaşır. O gün ona aşık olur ve sürekli onu tavlamaya çalışır. Nitekim de başarır. Çok geçmeden evlenip bir çocuk sahibi olurlar. Birlikte güzel bir 5-6 yıl geçiren aile, apar topar toplama kampına götürülür. Guido’nun artık yapması gereken tek bir şey vardır: Oğlu Joshua’nın bu yerin gerçek yüzünü öğrenmemesini sağlamak… Bundan sonra oğlu için komik ve zekice olduğu kadar dramatik bir oyun oluşturmaya başlar.Hayat Güzeldir’in en önemli özelliği isminden de anlaşılacağı üzere “ne olursa olsun umudun yitirilmemesi gerektiğini” sade, komik ve son bir saate doğru dramatik bir dille vermeyi başarmasında yatıyor. Kahramanımız Guido, oğlu için herşeyi yapmaya hazır bir babadır. Toplama kampına götürüldüğünde bile metanetini korur, ümitsizliğe düşmez. Her daim oğlunu ve “prenses”ini (eşi) düşünür durur. Kampın zor, çirkin yüzü, ölüm ve işkence dolu tarafı, onun bu özelliğini kaybettiremez. Nitekim burada daha da güçlenir. Etrafında yaşanan ölümler, görmediği ama duyduğu gaz odaları, fırınlar vs tabiki onu her yönden etkiliyor ama amacına odaklanması ve çocuğunun öldürülmesini engellemesi gerekiyor.
En etkileyici sekanslarından birisi, Alman komutanın kuralları açıklarken Guido’nun bunu kendince tercüme etmesi (burada komutanın söylediklerini İtalyanca’ya “oyun”un kurallara olarak tercüme eder ve böylelikle çocuğunun durumun farkına varmasını engeller)… Etkileyici plan, sekans ve diyaloglarla dolu sıcak bir “aile” filmi. Arkaplanına 2.dünya savaşını almış olsa da film, aslen bir ailenin filmi. Güçlü kişilikli, umut dolu, sevgi dolu bir babanın filmi.Savaş karşıtı bir film olması, klasikleşmesindeki etkenlerden bir tanesi. İlerleyen yıllarda değerinin daha çok bilineceğini düşünüyorum. Film, 2.dünya savaşı-Yahudi Katliamı’nın yapıldığı dönemde geçiyor ama siyasi şeyler söyleyip hikayeyi bozmak yerine sadece olayları “göstermeyi” uygun görüyor Benigni. Toplama kampına vardığımızda filmin eksen değiştirip Anti-Alman ve Anti-Nazi tavrını kuşanacağını, Hitler’e vs söveceğini düşünmüştüm. Fakat toplama kampına ulaştığımızda bile film, çizgisini koruyor ve savaş karşıtı bir film de olsa Almanya-Hitler-Nazi üzerine nefret dolu şeyler söylemiyor. Bunu bir Spielberg‘ün “Schindler’ın Listesi” gibi ele almıyor. Dediğim gibi, bu “Nazi üzerine çekilmiş bir film” değil veya tam bir savaş filmi de değil. Bu bir aile filmi. Bir babanın filmi. 2.dünya savaş, burada savaş karşıtlığını göstermek için eklenmiş hikayeye.
Oyunculuklara ve tekniksel yönüne gelirsek… Roberto Benigni zor bir rolün altından başarıyla kalkıyor. Filmin başlangıcından sonuna dek çizgisinden dışarı çıkmıyor ve ortaya enfes bir oyunculuk çıkarıyor. Buna toplama kampındaki oyunculuğu en büyük kanıt olarak gösterilebilinir. Guido’nun oğlu Joshua rolünde 5 yaşındaki Giustino Durano, yaşına göre gerçekten iyi bir performans sergiliyor. Bu açıdan onu filme hazırlayanları ve en önemlisi yönetmen-senarist Roberto Benigni’yi kutlamak gerek. Guido’nun eşi rolündeki Nicoletta Braschi, hikaye toplama kampına kaydığında çok fazla görünmüyor. Lakin ilk bölümdeki performansı iyiydi. Genel olarak oyunculuklar iyiydi. Bunun dışında filmin görüntü yönetmenliği, sanat yönetmenliğinden de iyi işler çıkmış. Müziklerin Oscar’la ödüllendirildiğini tekrar hatırlatmak isterim. Soundtrackleri başarılıydı.Film Akademi’ye hem “Yabancı Dilde En İyi Film” hem de “En İyi Film” kategorilerinde aday olmayı başarmış sayılı filmlerden bir tanesi. Senaryo, kurgu ve yönetmenlik de aday olduğu diğer dallar.Bir de Edward Norton meselesine değinmek isterim. Benigni ne kadar büyük bir performans sergilese de Norton’un ödülü daha çok hakkettiğini düşünüyorum. Eminim o zamanlarda çoğu kişi ödülü Norton’un alacağını düşünmüştür. Aslında yanlış bir kişiye gitmedi ödül. İki kişi de ödülü hakkediyordu ama gönül, Norton’dan yanaydı.Yazıyı toparlarsak… “Hayat Güzeldir” başarılı yönetmenlikli, oyunculuklu, sıcak bir aile ve hayat filmi. “Ne olursa olsun, neler yaşarsak yaşayalım umudumuzu ve hayata olan inancımızı yitirmeyelim” gibi güzel bir mesajı herhalde en zor, en acı dönemlerden bir tanesinde başarılı bir şekilde vermeyi başarıyor Benigni. İzlenmesi gereken modern klasiklerden bir tanesi.
Oscar’ı S.Loren’in elinden almadan evvel…