C.Eren ÇELİKAçılım dendi, saçılım dendi işte bugün gelinen noktada 34 tane PKK’lı geldi, bu PKK’lı grup serbest kaldı, 2 gün boyunca mitingler düzenlendi, gövde gösterisi yapıldı.İşin en ama en garip ve acı yanı şu ki; İçişleri Bakanı bu teröristlerin Türkiye’ye girişlerinin hukuki zemininin “etkin pişmanlık yasası” olduğunu ifade ediyor ancak gelen teröristlerden (yoksa barış elçisi (!) mi demeliydim ?) hiç birisi “etkin pişmanlık yasasından” yararlanmak istemiyor. Sebep olarak da pişmanlık duyacakları bir şey yapmadıklarını ifade ediyorlar.Alelacele başka bir madde üzerinden sorgulanıp salıveriliyorlar. Hukuk yerlerde sürünüyor.Olay DTP ve PKK açısından tam bir zafer. Öyle veya böyle bunu herkes kabul etmek zorunda. Başbakan çıkıp “Gelişmeleri memnuniyet verici bulduğunu” söylesin dursun bu açılımın ne kadar vahim noktalara doğru yol alacağı görülmeye başlandı.Böyle açılım da olmaz böyle çözüm de olmaz. Bu sadece bir taşeronluk görevinin hakkı ile ifasından ibarettir. Bu tehlikeli taşeronluğu “milli birlik projesi” diye Türk halkına dayatanlar tarih önünde bunun hesabını vereceklerdir.Ha şimdi bu yazıyı okuyacak bazı şak şakçı, liboş, özgürlük ve insan hakları adı altında hükümet yağdanlığı yapmayı kendilerine görev addetmiş, durumdan vazife çıkaran pek çok kalemşörün ve onların etkilediği pek çok kişinin “Ya kardeşim sen barış istemiyormusun. Anaların gözyaşlarının dinmesini,akan kanın durmasını nasıl istemezsin” gibi hem demagojik ve dramatik ayrıca da saçma sapan sorularla karşıma çıkacağını da biliyorum.Bu yüzden peşinen yanıt vereyim: Arkadaş; aklı başında kimse savaşı, kanı, ağlayan anaları, yetim kalan evlatları istemez. Kimse bu ülkede dağa giden çocuklar, askerde şehit düşen ana kuzuları olsun istemez.Bu kanın, göz yaşının bitmesi için ortaya bir düşünce konulmuşsa ve düşünce özünde çok doğru da olsa, bu o düşüncenin pratikte aynı derecede doğru sonuçlar vereceği anlamına gelmez.Nasıl mı ? Şöyle örneklendirerek gidelim isterseniz…Bu memlekette ülke sevgisi yıllardır “vatan-millet-Sakarya” edebiyatı ile yapılıp, bu edebiyatın siyallaşılması ile nice rantlar yenmemişmidir, vatan millet çıkarını gerçekten savunmak için bir özveride bulunmak gerektiğinde ortadan ilk kaybolan bu “Vatan-millet -Sakaryacılar” olmamış mıdır ? Kim ne derse desin aynen öyle olmuştur…Peki ben size desem ki ” Ulusal duygunun en başından beri samimi olması, bir gösterişten ibaret kalmaması için henüz yumuşak olan genç beyinlere şu tunç prensibi sokmalıdır: Ulusunu seven sevgisini ancak o uğurda göze almaya hazır olduğu özveriler ile kanıtlar.Yalnız çıkarı gözönünde tutan ulusal bir duygu mevcut olamaz.” ne dersiniz ?Peki bu memlekette yıllardır Kürt vatandaşlarımıza çeşitli haksızlıklar yapıldığı, bu vatandaşlarımızın hor görüldüğü eleştirileri yapılmaz mı, Kürt kardeşlerimizin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından gurur duymasının sağlanması gerektiğinden dem vurulmaz mı ? Vurulur.Şimdi ben size desem ki ” Bir ulus ile övünebilmekte haklı olmak için o ulusun sınıflarının hiç birinden utanılmamalıdır. Fakat bu ulusun yarısı sefil, bir takım endişeler içinde ise ya da ahklakça düşük bulunuyorsa, kimse onun bir parçası olmakla övünemez. Ancak bir ulus bütünü ile sağlıklı bir bedene ve kafaya sahip olursa o ulusa mensup olmakla her vatandaş milli gurur denilen o yüksek dereceye haklı olarak yükselebilir” bana ne dersiniz ?Ve dinin siyasallaşması bu memlekette yıllardır bir çevre tarafından ağır biçimde eleştirilmez mi ? Eleştirilir.E ben size desem ki “Dini, siyasal çıkarlarına ve işlerine hizmet etmek için bir araç olarak kullanmak isteyenlere karşı ne kadar ağır eleştiriler yöneltilse azdır. Bu yüzsüz yalancılar, kendi iman ve inançlarını herkesin içerisinde zavallılar işitsin diye avazları çıktığı kadar haykırıp dururlar. Maksatları bu yüzden ölmek değil, o sayede geçinebilmektir.” bana ne dersiniz ?Bu memlekette, ana dilin anayasal olarak sadece Türkçe oluşu tartışmaya açılıyor, Cumhuriyetin ilk yıllarında milli bir ortak benlik, bir ulus yaratabilmek gayesine göre düzenlenen milli eğitim müfredatının beyin yıkama ve kültürel asimilasyon aracı olarak kullanıldığı söyleniyor mu ? Söyleniyor.Ben de size şöyle desem: “Devletin muhafazası için kavgaya girişilmesi gerekiyorsa her şeyden önce, tek bir devlet dilini mecburi kılarak, o ana kadar lafta kalmış milli birliği tahrik etmek ve teknik çareyi idarenin eline vermek gerekirdi. Bunun gibi, ortak bir milli duygu da ancak uzun müddette, okul ve propaganda sayesinde yaratılabilirdi. Bu hedefe on senede,yirmi senede erişmek mümkün değildi. Asırları göze almak lazımdı”Örnekleri çoğaltmak mümkün.Bir de size desem ki “ben size desem ki “diye başlayan ve tırnak içerisine alınmış paragraflar Alman ulusunun ve Dünya’nın kabusu olmuş Adolf Hitler’in Kavgam kitabından alınmıştır…Yani düşünceler doğru gibi gözükse de uygulama önemlidir. Özünde doğruyu düşünseniz de eğer iyi bir uygulayıcı değilseniz felaketlere yol açmanız mümkündür.Ülkemizde açılım konusunda olan da budur. Hükümet öyle veya böyle bölgedeki sorunun çözümü için bu açılımı düşünmüş, daha doğrusu düşündürülmüş ama işi eline yüzüne bulaştırmıştır. İşin daha da vahimi görülmektedir ki hükümet süreci iyi yönetemediği gibi her geçen gün kontrolü biraz daha elinden kaçırmaktadır.Sonuç olarak açıktır ki doğru düşünmek yetmez, doğru uygulama da gerekir.Ve madem örnek olarak Hitler’den alıntı yaptık yine Hitlerle bitirelim:,”Siyaset adamının değeri plan ve hareketlerinin başarısında yani bunların realitedeki uygulama biçimindedir. İnsan aklı bir takım gerçekleri düşünebilir ve billur gibi berrak amaçlar belirleyebilir. Fakat bunlar uygulama sürecinde insanların yetersizliği yüzünden başarısızlığa uğrayabilir”Hitler demedi demeyin…