Dünyanın şekli sonucu bu oluşum bu ismi almıştır. Anlam olarak tüm dünya devletlerinin bir çatı altında toplanmasını simgeler. Yani her devlet iç işlerinde bağımsız, dış işlerinde bir uluslar arası kuruma bağlı olarak tek bir federasyon devleti oluşturmaktır.

Şimdi küreselleşmenin kaynaklarını inceleyelim.

1- İletişim ve Bilişim Devrimi

2- SSCB’ nin dağılması ve Soğuk Savaşın bitmesi

İletişim ve Bilişim devrimi. Bu devrim bilgisayar ve telefon teknolojisinin gelişmesine paralel olarak ortaya çıkmıştır. Bu devrimi sonucu olarak internet ve benzeri gelişmelerle dünyayı küçültmüştür. Bu sayede dünya üzerinde ki herhangi bir olay dünyanın diğer bir ucunda bile canlı olarak yaşanmakta bu da her noktada ki dünya halkları her olayda duygusal ve düşünsel olarak aynı paylaşımı aynı anda yaşayabilmektedir.

SSCB’ nin dağılması ve Soğuk Savaşın bitmesi. Bu olayların sonucunda her şeyini soğuk savaşa entegre etmiş olan dünya bir anda büyük bir boşlukta kalmıştır. Artık Demir Perde ve NATO olarak iki taraf değildir. Komünizmi savunan ve Batının empoze etmeye çalıştığı tek düzen ekonomisinin karşısında duran SSCb yıkıldıktan sonra Batının karşısında hiçbir güç kalmamış ve bu sistem dünyaya daha rahat yayılabilmiş ve küreselleşme hızlanmıştır.

Küreselleşmenin gelişimini inceleyelim. Üç yönde gelişmektedir bu sistem. Bunlar siyasal, ekonomik ve kültürel alanlardır.

Siyasal yönde ilerleme gayet ortada. Amerika dünyanın lideri gibi davranmakta, AB ve NATO benzeri çok uluslu kuruluşlarda buna çanak tutmaktadır. Bununla birlikte ABD askeri ve ekonomik yönden de dünya üzerinde ki her olaya ve ülkeyede tabiri caizse burnunu sokmaktadır.

Ekonomi kolu. Bu kolda da ABD nin varlığı had safhada. Dünya ekonomisine hükmeden bir sermaye; Uluslar arası sermaye. Bu birikim ortalama 1.5 trilyon dolar. Ve bu para çokuluslu şirketler tarafından yönlendirilmekte. Bu paranın 150 milyar doları sıcak para(nakit). Bu paranın esas misyonu neyin, nerede, ne kadara, ne kadar üretilip yine nerede, ne kadara, ne kadar tüketileceğine karar vermesidir. Ve işte ABD sahnede. Bu paranın yine en büyük payı ABD güdümündedir.

Birde kültürel kısım var. Burada diğerlerinin aksine iki kol var. Ve bunlar birbirlerini dengeliyor. Nasıl mı. Bu kollardan biri tek düze tüketim kültürü. Yani herkes kola içiyor.Ya Coca Cola ya da Pepsi. Herkes hamburger yiyor. Ya McDonalds ya da Burger King. Herkes kot giyiyor. Ya Levi’s ya da Lee. Herkes ayakkabı giyiyor. Ya Nike ya da Adidas vs. vs. İşte bu tek üze tüketim koşullarını da üstte belirttiğimiz tek düze ekonomi ve uluslar arası sermaye belirliyor ve uygulatıyor. Diğer bir kolda mikro-milliyetçilik ve mikro-dincilik. Burada da deniyor ki “Sen çoğunluğun dinine mensupsun, ancak başka bir mezheptensin.O zaman sana siyasette de bir özerklik verelim”. İşte bu sayede azınlıklara mikro-devletçikler –hem de başka bir devletin varlığı altında- verilerek devletler daha küçük parçalar halinde ki mikro-devletlere bölünüyor. Bu noktada bahsettiğimiz dengeleme ortaya çıkıyor. Tek düze tüketimle insanları birleştirirken, siyaseten de mikro-devletlere bölüyorlar.

İşte tüm bunların sonucu olarak küreselleşme başlıyor ve ilerliyor. İlk başta küreselleşmeyi tanımlarken dediğim gibi; her devlet eyaletler statüsünde olacak ve uluslar arası hatta ötesi bir kurum tarafından tek bir federe devlet şeklinde yönetilecek. Bunun faydası ne derece vardır ona bir şey diyemem(Ben olmadığını savunmaktayım ama) zararları konusunda bir iki şey söyle bilirim. Küçülen dünya her türlü olayı bir arada yaşamakta ve bunun sonucu olarak dünyanın bir diğer ucunda ki olay bile bizi orada ki kadar etkilemekte. Mesela 11 Eylül terör saldırıları. Bu saldırılar sonucu ABD ekonomisinin içine girdiği dar boğaz tüm dünyayı ekonomik bağlamda etkilemiştir. Akabinde çoğalan ve çoğalacak olan terör tehdidi. Mikro-milliyetçilik ve mikro-dincilik sonucu ortaya çıkan bol miktarda ki azınlık devletçiği tam bağımsızlık için ETA, IRA, PKK ve benzeri örgütlenmelere gidecek ve dünya da terör hareketleri muhtemelen artarak çoğalacaktır.

Küreselleşme. İyi ya da kötü. Zamanla tamamlanacak olan bu sistem en azından kendini süper güç olarak lanse eden ülke ya da kuruluşların boyundurluğu altında olmasın ve dünya halklarına yaralı olsun. Tek temennim budur.