İlk hissediş, ilk bakış, ilk dokunuş… Sana o duyguyu nasıl anlatabilirim ki? O anı hissetmek, yaşamak lazım, anlatmaya gücüm yetmez ki… Anlatamamaktan korkuyorum kızım… Seni, sana anlatamamaktan. Avuç kadardın, mini minnacık. Sürekli ağlayan yaramaz bir bebek… Daha dün değil miydi? Düştüğü yerden kalkamayan, gelip birisinin kaldırmasını bekleyen… Hayata dair ne varsa bir çırpıda öğrenmek için değil miydi o saçma sapan soruların? Möö! Möö! diye bağırıp Ali Babanın çiftliğini söylerken ne kadar mutlu olurdun… Hatta bir kaç kez peş peşe tekrarlamaz mıydık? Geceleri bazen korkuyorum deyip babanla benim aramıza girebilmek için bahaneler bulmaz mıydın bebeğim…

Küçücük ayaklarında benim kocaman topuklu ayakkabılarımla ayakta durabilmek adına çabalamaz mıydın? Bazen bana çığlık attıracak kadar, rujlarım ve kalemlerimle yüzünü boyayan, üstünü kirleten sen değil miydin veya ben değil miydim tanrım bu kız ne zaman büyüyecek diyen? Bütün bu saydıklarım sanki dün gibi değil mi kızımm…Şimdi o çok sevdiğin arkadaşınla birlikte tatlı telaşlarının peşinde koşturan, yorulsan da hissettirmeyen, büyümüş de ben biliyorum edalarında… Sık sık boynuma sarılıp, içine sindire sindire öpen… Bütün bunlar bana sende ki değişimin ayak sesleri gibi geliyor, hissedebiliyorum kanatlanmış uçmaya hazırsın artık… Biliyorum o gün çok yakın… Oysa ben hala tadını, kokunu içime sindiremedim bebeğimm… Sensiz yaşamayı hala kabullenemedim. Şimdi sıra sende… Sen öğreteceksin bana ayakta kalabilmeyi, sensiz olabilmeyi…