Kimsesiz insanlar gibi, kimsesiz şehirler vardır..Şehrin, uçsuz, bucaksız, sahile bakan, kristal buz halısıyla kaplı, yokuş sessizliği, ışığı yanan, ama satıcısı olmayan, antika dükkanından çıkan, atlıkarıncanın sesiyle, bakirliğini bozuyor..Arabanın yol göstericisiyle gittiğim, bu kasabada herhangi bir insana rastlamamak, kalabalık şehirlerin uğultusunu özletiyor..Sessizliğe alışmak da mümkün, kimsesizliğe alışmak da..- Bana bir, Jim Beam..Müşterisinin, bir tek ben olduğum, her yeri ahşapla bezenmiş, bu sisli bara, gündüz gitmenin, gece gitmekten daha farklı olduğunu düşünmüyorum..Bir Zenci, piyano çalıyor, Ray Charles ın, yakın akrabası olduğunu düşünüyorum..Sesi, içtiği tütünlerden kısılmış biraz..Bana göre bütün zenciler, New Orleans lı, Ray Charles ve Cole un akrabaları zaten.Doğa, onların ezilmişliğinin yaralarını, sarmalarını beklemeden, defalarca acıtırken, her şarkıda ağlıyorlar, içim bir kez daha darmadağın oluyor…Piyanosunun üzerine koyduğu içkisini yudumlarken bana bardağını kaldırıp, büyük bir mutlulukla;- Mevrouw, Obama is de eerste zwarte president van America..( Bayan, Obama, Amerika nın, ilk siyah başkanı) diyor..Bardağımı kaldırıp, ”Proost” (şerefe) diyorum..Şömineden, yayılan sıcaklığı, hissetmek için, hemen yanında duran, en az benim kadar büyük, Türk reklamlarından adı ”Biber” olarak, aklımda kalmış, kangalın karnına doğru, uzanıyorum..”Kim bu yabancı” der gibi, kafasını kaldırıp yüzüme bakıyor..- Lütfen, diyorum..Umursamaz tavrıyla eski şeklini alıyor..Her zaman yaptığım gibi, şarkımı söylemesini bekliyor, ve yola çıkmak üzere hazırlanıyorum..Burası, bitip tükenmiş bir yer mi, yoksa film çevrilmek üzere kurgulanmış, bir Hollywood kasabası mı..O halde, ben Oskar a aday, bir film yıldızıyım, hadi canııııııııııım..Yazın, canlanan, kışın, uykuya dalan şehirlerin, terkedilmişlikleri, insanlar gibi..Terkedildiklerinde, ölüyorlar..Beni, yazın, bekle Zandford, kışın seni sevmedim..