İlginçlikler, Türk kimliğinin yakasını bırakır mı bilmem. Bildiğim zordur Türk olmak, Türkiye’de yaşamak. İnanmıyor musunuz? O zaman bana kulak verin.Bundan 7 yıl önce tüm arkadaşlarıma askerlik yoklaması gelirken bana gelmiyordu. Merak edip gittiğimde şubede kaydımın olmadığını öğrendim. Bir de o güne kadar gitmediğim için ceza tutanağı tutuşturmuşlardı elime. Yarım yamalak işlerinin faturası her zamanki gibi bana çıkmıştı. Nüfusa gidip olanları anlattığımda sicilde doğum tarihimin 1881 olduğunu öğrenmiştim. Oysaki elimdeki kimlikte doğruydu. Neyse ki uzun uğraşlarım sayesinde artık normal bir vatandaş statüsüne girmiştim ama normal bir vatandaşta değildim. Hani sülalesiyle içli dışlı olan bir Türk genci hiç değildim. Bunu yüzüme nüfus müdürlüğünde bir kez daha vurmuşlardı. Cüzdanımı kaybetmiştim ve çıkarta bileceğim tek yerdi orası. Kötü talihim tekrarlanacak mı diyordum muhtarlıktan çıkışımda. Şükürler olsun ki bazı gelişmelerde yok değildi. Artık gazeteye ilan vermek zorunda değildim. Zaten bu ilan işini de hiç anlamışta değildim. Hadi oldu ki kaybettiğim kimliği biri kullandı. Ara ki gazete kupürünü bulasın. Hadi buldunuz, Türkiye’de bu sorumluluktan yırttığınız anlamına mı geliyor? Elbette hayır. Eminim ki mahkemeler sizi yıllarca uğraştıracak, tanzim edilecek parayı söke söke alacak ve güya mahkemeyi kazanırsanızda geri verecek. Hele ki kimliğiniz bir cesedin yanında bulunursa, o zaman mamafih yandınız demektir.Neyse konumuza dönelim. En son seçimlerde mahallemde oy kullandığım halde muhtar cüretkar bir şekilde kaydımın olmadığını söylemişti. Ben kimlik çıkartabilmek için oraya gitmiştim, kendisi benden kimlik istiyordu. Bunlara artık şaşırmamaya bile başlamıştım.Resimdi, belgeydi derken sıra bana gelmişti. Yetkili imzalamam gereken yerleri bir bir gösterdi ve beklememi istedi. Sıra bana geldiğinde talihsizlik bu ya en işinin ehli düşmüştü karşıma. Diğer mesai arkadaşları ise kimliklerini kaybedenlere ne zaman kaybettiklerini sorduktan sonra kırmızı veya mavi kimliklerini ellerine tutuşturuyordu. Benim bölümde ise ufak bir quiz başlamıştı. Çoğu için nefes almak kadar kolay olan sorular beni afallatıyordu. Oysa ki başlarda ne güzel de başlamıştık.Memur: “Yusuf, sen misin?”Naçizane ben “evet” ile geçiştirmiştim soruyu. Ardından memur hızını alamamıştı ki “baban, annen, babanın babası, babanın annesi” deyiverdi.Aman Allah’ım dedim içimden, bu işin ucu nereye varacaktı. Anlatılan rivayetlere göre baban nemin dört eşi olmuştu ve sonuncusu kaçmıştı. Babamın kaçıncısından olduğunu hiç sormamıştım da. Dört kardeşlerdi ama sadece biri özdü. Üvey dedelerimi de, dedemi de hiç görmemiştim, babamın gördüğü bile söylenemezdi. Hani baban nem gibilerse fazlada bir kaybım yoktu da. Aslında kazancım bile olmuş olabilir.Anne tarafından dedemi de görme lütfüne erişememiştim ama ananem bir melekti. Melek olmakta kolay değildi. İki oğlu bir kızı olmuştu lakin iki oğlu da şizofreni hastalığına yakalanmıştı. Annem yakalanmadığına göre halk arasında sözü geçen yüksek zekadan bahsedebiliriz. Allah’tan anneminki normaldi. Dayılarımla bu yüzden hiç konuşamadım. İsimlerini öğrenme girişiminde de bulunmadım. Ne yapacaktım? Kütüğüme mi alacaktım? Ama yoooo… Kütüne almasan da kütüğünü almak için gerekiyormuş. Bunu öğrendim. Daha doğrusu memur bunu bana öğretti.Evet ne tuhaf değil mi? Memur bana “baban kaç kardeş” dediğinde “dört” demiştim ama onun önünde ki monitörde iki olarak görünüyordu.Baba tarafımı atlayıp anne tarafına geçti ama orası da içler acısıydı. “Dayılarının adını söyle” dedi, gene tıkandım. Memur kıllandıkça kıllanıyor, gözler önünde sorguya çekilmek ise beni geriyordu. Kimisi arkamdan aptal damgası yapıştırıyor, kimisi eğlencenin tadını çıkartıyordu. Allah’tan çekirdek aile sorularını yanıtlayabilmiştim. Onda bile minicik çekirdek ailede bile pürüz çıkabiliyordu. Ablamın şuan ki soyadını sordu, ilk eşinin soyadı düşüverdi dudaklarımdan. Ben bile bu sırada kendimden nefret etmiştim. Çünkü ilk eşinin soyadı dudaktan düşmeyecek bir şey de değildi. Sadece ve sadece üç harften oluşuyordu. Düşecek ya, o an düşmüştü. Artık benim için hüküm verilmişti. Ben memurun elindeki kimliğin sahibi değildim. Bir sahtekar, siz deyin bir dolandırıcıydım. Ha bunlar olsaydım emin olun ki “ben” hakkında benden daha bilgili olup oraya giderdim.Kimliği alamamıştım. Bu ülkemiz için olumlu bir gelişmeydi lakin ben yani onlara göre sahtekar yahut düzenbaz ben elimi kolumu sallayarak oradan ayrılmıştım. Neden mi? Birkaç gün sonra polis amcalar evimi ziyaret edip birkaç çay seansı arasında, benim kim olduğum konusunda hem fikir olacaklardı. “Evet yaaa!! Bu oymuş” cevabı beni kimliğime kavuşturacaktı.Ama önemli noktayı her zaman kaçırıyoruz. Ya ben gerçekten sahtekar olsaydım ve başkasının kimliğini almak için orada bulunsaydım. Polisler gerçek kimlik sahibinin evini ziyaret edeceklerdi.Polis diyecekti ki “Beyefendi, sizin kimliğinizi almak isteyen bir şahısı şüpheli görerek kimliğinizi memur arkadaşlarımız vermemiş”Adam olduğu yere yığılıp kalacaktı. Kimliği kullanılmış olsa emin olun bu ülkede bu kadar şoke olmazdı. Silkindi, nüfus memurlarını tebrik edecek fırsatı yoktu ama polisler hali hazır oradaydılar. Sıkı sıkı sarılmalar. Bir de kahve arası ve polisler vazife başına dönme zamanları gelmişti. Kapıdan çıkarlarken, kimliğin gerçek sahibi seslendi. Sahtekarı merak etmişti. Acaba tanıdık mıydı? Umarım değildir diye içinden geçirirken Nobel ödüllü soruyu patlatıverdi “ Dolandırıcının kimliğini sorabilir miyim?”İki polis şaşkın şaşkın birbirlerine baktı. Bu zamana kadar hiç böyle bir vaka yakalanmamıştı. Çünkü hepsi benim gibi ellerini kollarını sallaya sallaya nüfus müdürlüğünü terk ediyordu.“Hayır efendim. Kişiyi yakalayamadık” diyemezdi, daha gururlanmanın tadı damaklarında kalmışken böyle bir kopukluğu vatandaşa nasıl anlatabilirlerdi.Tek cevap “Bu bilgiyi size vermemiz yasak” olacaktı. Polis “ Vay anasını” derken, memurlarıyla gururlu vatandaşımız “Hanım görüyor musun? İşlemiyor sandığımız çark nasıl da tıkır tıkır işliyor”Evet çarklar tıkır tıkır işliyordu ama sadece bana çatırtıları geliyordu.Beni sorarsanız. Halen polis memurlarını beklemekteyim. Hadi onlara da benim “ben” olduğumu kanıtlayamazsam düşüncesi bir skeç gibi geçmiyor değil aklımdan.Skecin adı mı?Kimliksiz Türk….