Zayıflamak umuduyla spora başlayan ama kilo vereceğine tam aksine alan şişko adamın hayal kırıklığıyım ben. Aslında, kaslar o bıngıl bıngıl yağlardan daha ağır olduğuna göre, işin hakkını vermiş olsa vücut ağırlığını dert etmemesi, hatta tam aksine bunu olumlu bir gelişme olarak görmesi gerekirdi. İşte ben, spora başlamayı daha fazla tıkınmak için bahane sayan şişko adamın içinde büyüttüğü o suçluluk duygusuyum.Bütün gün iş yerinde pencereden dışarıya baktığında gördüğü davetkar kış güneşinin özlemini duyan, ama nihayet işten çıkabildiğinde güneş çoktan batmış olduğu için ayaza kalan adamın yaşadığı hayal kırıklığıyım ben. Aslında, bitirilmesi gereken sadece bir tane rapor olduğuna göre işten biraz daha erken çıkabileceği halde, başka bir birimden beklediği veriler bir türlü gelemediği için kaçmıştı güneş. İşte ben, ne yaptığı işe, ne de o işi kendisinden sonra devam ettirecek olana saygı duymadığı için ağırdan almayı marifet bellemiş herkese diş bileyen adamın o ayazda bile içini yakan öfkeyim.Otobüs kuyruğunda yarım saattir beklerken oturacak yer bulup bulamayacağının hesabını yapan adamın, nihayet otobüs gelip de bindiğinde, sadece bir kişi farkla ayakta kalmış olduğunu görünce yaşadığı hayal kırıklığıyım ben. Aslında oturabilirdi. Ah, biraz hızlı yürüseydi… arkadaşımla sohbet edeceğim ayaklarıyla çaktırmadan sıraya kaynayan o aymaz olmasaydı… o aymazın hemen arkasında sırada bekleyenler müdahale etseydi… İşte ben, kendi küçük hesapları için başkasının haklarını gasp etmeyi marifet sayan aymazlara ve imkanı olduğu halde kendisini etkileyen bir şey olmadığı için bu aymazlara ses çıkarmayan siniklere duyulan o nefretim. İşte ben, otobüse bindiğinde aynı talihsizliğe uğradığını fark edip, akbil basmış olduğu halde inerek bir sonraki otobüsü beklemeyi göze alan sefa pezevenginin genişliğine edilen gıptayım.Aslında metalci olduğu halde, hakkın rahmetine kavuştuğunda medyada çıkan fırtınalardan etkilenip “Lan zamanında kıymetini bilemedik ama aslında fena da müzik yapmıyordu hani rahmetli.” diyerek müzik dinleme cihazına depoladığı yığınla şarkı arasına birkaç tane de Michael Jackson albümü sıkıştıran, sonra da karışık liste dinlerken onca güzelim sağlam parça arasından ikide bir bu eftiri püften şarkılar çıkıyor diye kızan gencin ettiği küfürüm. Aslında o şarkılar hiç çıkmayabilirdi de. Tek yapacağı, müzik dinleme cihazını bilgisayara bağlayıp istemediği şarkıları silmekti. İşte ben, babasının verdiği parayla aldığı pahalı müzik dinleme cihazının içindeki şarkıları kendi zevkine göre düzenlemeye bile üşenip sonra da sevmediği şarkılar çıkınca küfredebilecek kadar şaşırmış genci bekleyen o kocaman başarısızlığın ta kendisiyim.Yine aynı otobüste, yine o gün boş bir koltuk bulacak kadar şanslı olan midesi gazlı adamın yolda bir ara hafifçe dalıp da uyandıktan sonra midesindeki gazın gitmiş olduğunu fark etmesiyle birlikte “Acaba mı?” diyerek hissettiği o mahcubiyetim ben. Aslında kim bilir, belki de osurmamıştı. Ya da belki sessizce osurmuştu; ya da bir umut, hiç değilse belki kokusuz çıkmıştı gazı – ve sessiz. İşte ben, bir toplu taşıma aracında giderken, ucunda büyük bir mahcubiyet olabileceğini bilse de yorgunluğuna yenik düşüp oturduğu yerde uyuklayan adamın omuzlarındaki yükün ta kendisiyim.Ve kibirim ben. Bir yandan, zaten ağır şartlarda yaşayan, günlük ekmeğini çıkartmak için ölesiye çalışmaktan başka çıkar yolu olmayan insanların üzerine daha fazla vergi salarken, bir yandan da topladığı ağır vergileri kendisine biat edeceğini bildiği insanlara sanki kendi tasarrufuymuş gibi rahatça dağıtan diktatörün, çevresindeki herkesin kendisine mutlak itaat edeceğine dair duyduğu sonsuz güvenim ben. Aslında herkesin hiç de öyle sandığı gibi ona pervane olmadığını fark ettiği zamanlarda duyduğu kontrolsüz öfkeyim. O pervanelerin “Sen nasıl olur da bizim diktatöre şükretmezsin?” diyerek tepkisini gösteren herkese emsali görülmemiş bir cüretle hakaret etmesine yol açan küstahlığın ta kendisiyim.Hayal kırıklığıyım ben. Büyük indirim var diye gittiği mağazada beğendiği hiçbir şeyin indirime girmemiş olduğunu gören kadının içindeyim. Dersine çalışmak yerine sabaha kadar bilgisayarda oyun oynayan öğrencinin hissettiği suçluluk duygusuyum. O öğrencinin aldığı zayıf notlardaki hayal kırıklığıyım. Öfkeyim ben. Çocuğunun okuldaki başarısızlığı yüzünden başka ne hissedeceğini bilemeyen babanın içindeyim. Başarılı bir sanatçı sayılmanın yolunun ortaya koyduğun işin kendisinden değil çıkarabildiği gürültüden geçtiğini fark ettiğinde hissettiğin hayal kırıklığıyım. Önce alan, sonra kuralı koyanların karşısındaki siniklerim ben. Başka hayatlara edilen gıptayım. O hayatı elde etmek için çalışmanın kutsallığını anlamadan birinin ona bahşetmesi için bekleyen yığınların başarısız kaderiyim. Bütün sınıf zayıf not alırken kendisi en iyi notu alan öğrencinin hissettiği mahcubiyetim. İki tane sınavda iyi not aldı diye birdenbire annesinin aferin evladı ilan edilen çocuğun omuzlarındaki yüküm. Ve kibirim. Bacaklarını açtığı için etrafındaki bütün erkeklerin ayaklarına kapanacağını sanan kadının, cüzdanını açtığı için etrafındaki bütün kadınların ayaklarına kapanacağını sanan adamın içindeyim. Sahip olduğu zımbırtılara başkaları sahip değil diye bir tarafı kalkan küstahın içindeyim.Fırtınayım ben. Şiddetliyim. İnsanları kavradığı gibi oradan oraya sürüklerken, ruhlarının çoktan terk etmiş olduğu vücutlarının içine dolan rüzgarım. Ama asıl önemlisi, oradan oraya savrulurken canlarının daha az acıdığını fark ettikleri için insanların bilerek terk ettiği ruhlarının ta kendisiyim.Yazarım ben. Kelimelerim çoktan bittiği halde, fark edemeyip yazarım.
yorumlar
bu yüzden iyi bir yazarsın sen.keyifle okudum yazını.
teşekkürler witamin. ben de yazdığın yorumu keyifle okudum :p
çok fazla yerde, hayal kırıklığı olduğu tekrar edilmiş.
haklısın.
Dışsal ve içsel gözlemlerin, sorgulamaların böyle ayrıntılıca ve orjinal şekilde dışa vurumuna bayılıyorum. Ellerine sağlık…
Teşekkürler, damardan bir yazı olmuş..! 🙂
Bir şey değil.
Bu alıntı hero’ya değil. Ama yazı olmamış. Genç blogger tespitlerini (burada eleştiri değil başka bir tespit söz konusu) biriktirip başına ben şuyum ben buyum yazmış gibi. Yeni birşey söylemiyor. Varsa da çok taraflı. Amon amarth’tan sonra beat it çıktı diye küfreden adam pek yoktur. Varsa da siler. silmek için bilgisayara gerek yok mp3ten de siliniyor. silmiyorsa da harbi salaktır. Haberde çıktı diye m.j’yi mp3 playerına atan metalci tanımı misal çok kasıntı. 3-4 tane daha böyle saçma tespitler var. saçma olmayanlarda zaten çok göz önünde olan şeyler. Konudan konuya atlamışız. Ve bağlı gibi mi göstermeye çalışmışız içip de mi yazmışız anlamadım. Niye bir anda çoğula bağladım onuda bilmiyorum. Neyse olan bir şeyde çok hoş bir ayrıntıyı göstermiyor. Söyleyiş güzelliği yok. Söylemeyiş güzelliği yok. Belli bir konu yok. Son cümleyi yazmak için bunca paragraf zırvalamışsın gibi. Zaman kaybı oldu. Neyse ki bunu okumasaydım yapacağım şey de zaman kaybı olacaktı.Zaman genelde kaybolur.O yeah.Ya bide babası paralı gençlere çok takılıyolar bu ara. Abi babası paralı olanlarla olmayanlardaki salak oranını karşılaştırırsak yüksek ihtimal eşit çıkar.Yok demiyorum var. Ama babası paralı olduğu içinmiş gibi saçma bir fikir dolanıyor ortada. Ve fikirler virüs gibidir.What the fuck!
walla avalianch, yazıyı beğenirsin beğenmezsin o apayrı bir konu da, yazdığım her yazı için şuna benzemiş buna benzemiş, oradan alınmış buradan alınmış diyeceksen bozuşuruz… onun dışında sen sağ ben selamet.
Alınmış demedim. Onun dışında ben sağ sen selamet.
ha bir de aklıma gelmişken, ipod’dan şarkıları silemezsin. itunes kullanmak gerekir.
İçimi paylaşmışsın super hero. Teşekkürler hislerime tercuman olmuşsun resmen. Eminim sadece benim de değil
Ha bu arada avalianch hikaye bir mantık çerçevesine oturmak zorunda değildir. Konudan konuya da atlarsın sadece bir konuda da sabit kalabilirsin.Önemli olan o yazarın yazdığını sana okutabilmesidir. Yazı güzel ki sabredip sonuna kadar okumuşsun
🙂 Evet öyle bir istisna var.@ginger pokemonun hatırına uzatmıyorum. Daha doğrusu çok üşendim bir an tartışmaya. Bak şunu dinliyorum şindi. Kafam bir garip oldu.
o zaman bu da benden gelsin.
sen iyi bir yazarsın hero.Kimim ben ne işim var bu dünyada diye bende çok düşündüm ama bulamadım..
Jackie Chan afrikada geçen bi filminde hafızasını kaybetmişti. Yerliler adını sorduğunda “kimim ben?” diye sesli düşününce, adı kimim ben kalmıştı. Adımı sorduklarında aynı cevabı vermemek zor tutarım kendimi, bazen(de) tutmam. Sona kendi kendime gülerim işte. Who am i, peheh.
Evet, o filmi biliyorum. Yanlış hatırlamıyorsam yine aynı filmin sonunda bir gökdelenin tepesinden aşağıya kayıyordu.