kız kardeşimin düğünü için antalya’dan yola cıkıp uzuuuun bir yolculugun ardından diyarbakır’a vardığımda beni karşılayan kardeşime “daha yakın bi yerden bulamaz mıydın kız evlencek adam?” dediğimde damat beyin yüzü biraz asılır gibi olduysa da yol yorgunluğuma ve patavatsızlığıma verip hemen eski gülümseyen ifadesini takındı.kent merkezinde kamufle edilmeye çalışılan yoksulluk ve eziklik gözüme çarptı ilk önce, ama çok da yabancılık çekmedim, ne de olsa göç alma rekortmeni bir kentten geliyordum. benim dışımda bütün ailenin ishal olmasının dışında pek enterasan bi durumla karşılaşmadım derken kaldığım yerin biraz ilerisinde patlayan bir bomba ve hemen akabinde etrafı dolduran polisler bu düşüncemi dağıttı. diyarbakır’ın her yerini saran askeri binaları, adam boyunda çelik zırhlar ardında nöbet tutan polisleri ve küçük çaplı bir konser için bile bir polis ordusu görevlendirildiğini görmek aslında durumu yeterince ortaya koyuyordu. “zor bu şehirde yaşamak” diye geçirdim içimden.halaylar ve “ki zava” nidaları arasında düğün biterken, içimi kaplayan hüzün şehrin bu hallerinden mi yoksa kardeşimin gelin olmasından mı bilemedim.hayvanatbahcesi