En sevdiğim parfümün kadar keskin bir koku var içeride, hissediyorum. Ama bu keskinden ziyade pis kokuyor. Sanki tüm yaşadıklarımdan sonra ölmek istemişim, hatta bunu yaşama geçirmişim, kapıları penceleri kapatıp ocakları açmışım, içeri gaz doluyormuş. Halbuki bunu yapmadım ben. Gaz kokusu değil bu. Sen gittiğinden beri evden atmaya tenezzül bile etmediğim çöplerin yaydığı bir koku da değil bu. Hatta intihar da etmediğim için ölmedim de.. Ölmediğimden evde günlerdir kalmış çürüyen bir bedenim yok ve bunun kokusu da yok haliyle.. Ama içeride keskin bir koku var, hissediyorum. Yıkanmamış tabak çanak yok mutfağımda, sinekte yok. Ha olsa iyi olurdu ya, bana arkadaş misali.. Ben artık çözemiyorum bunu. Giderek daha çok bünyemi sarıyor, burnumun dibinden ayrılmıyor koku. Kalbini söktüm yerinden bende kalmış edebiyatı yapacağım şimdi.. Güya onun kokusuymuş bu, ama yok bu da değil…Sanırım….Ev yanıyor, bana aldıklarını ve bana yaşattıklarını yakayım derken ev yanıyor. Topluca, külliyen ebediyen yok oluyor, yok oluyoruz. Sadece bir kaç parçayı tutuşturmak istemiştim, tıpkı çocukluğumdaki gibi. Umarsızca, sana ait olanları yok edince mutlu olacağım yalanına inanarak.. Ev yanıyor, tenim tenime yapışıyor, canım acıyor.. Ama daha da kötüsü var. İçeride anılar geçidi seramonisinin keskin bir kokusu var. Bu beni rahatsız ediyor..