bir de çeşitli vatani görevler sırasında kendilerine işkence yapma eğitimi verilip tekrar normal yaşama salınmış olanlar var ki bunların da çoğu malesef uzun süreli terapiler görmeksizin normal yaşamlarını süremediler.
mahkumlara kitap okutuyolarmış. eller dua eder pozisyondaymış gibi kitabı tutuyorsun. kolların masadan daha yukarda duruyo. eğer yorulupta kolunu oynatırsan kafana jopu yiyomuşsun. en ufak hatanda tekme tokat giriyolarmış.
27 saat kalmıştım nezarethanede 15 yaşındayken… hücrede 2 ranza vardı biz de 15 kişi falan olmuştuk içerde… gece boyu dolmuştu içerisi… gece yarısından sonra bir kaç kişiyi sorgu odasına aldılar… sorgudan gelenler bize karınlarındaki morlukları gösterip nasıl elektrikle işkence gördüklerini falan anlatıyorlardı…pazar sabahıydı… bana uyuyacak yer kalmadığı için duvarda yaslanıp öle sızmıştım ki bi tane sivil memur çağırdı… sıra bana geldi zannetmiştim… tuttu beni kadınlar tarafına soktu, sonra onların tuvaletinin çöplerini aldırttı, sonra da erkeklerinkini… sonra gel benle dedi… karakolun dışına çıktık çöpleri atmak için… kapıdan dışarı çıkınca ben durup gökyüzüne baktım bir de etrafta yürüyen insanlara… yanıma geldi, belinden silahını çıkardı kocaman filimlerdeki gibi bişey… “sen bilirsin” dedi, “bundan kaçabilceğini düşünüyosan kaç engel olmuyorum” ben sadece dışarısı tuhaf geldiği için bakmıştım oysa… sanki yıllardır içeride kalmıştım, volta atmaya bile başlamıştım sıkıntıdan…sonra çöpü boşaltıp yine içeri girdik… aynı günün akşamı saldılar bizi(bi arkadaşımla beraberdim)… tam sapa sağlam kurtulduk derken bir veda partisinin içinde bulduk kendimizi… sağolsunlar (lafın gelişi), türk polis misavirperverliğinin en ince örneklerini suratımızın belli noktalarına nakış nakış işlediler… çıktıktan bir kaç gün sonra bütün acılarım geçmişti ama devlete yahut sisteme olan bütün inancımı 5 katlı kültür abidesi emniyet merkezinin -2. katındaki bok çukurunda kaybettim… (sisteme yorum yapmıcam fişlemesinler şimdi…)
70 sonu 80 başı Diyarbakır Cezaevi hatıraları var ki orada bir kaç aydan fazla yatıp sağ olarak çıkmış kimsenin ruh sağlığı bir daha eskisi gibi olamayacağını düşünüyor insan.
Sonra da konuşuyorlar, “Biz AB’ye hazırız; AB bizi Müslüman olduğumuz için istemiyor” diye.
Bastın elektriği, onbinlerce insanı kaçırdın Avrupa’ya; şimdi TÜSİAD’a sordukları kadar onlara da soruyorlar orada, “Nedir, işkence falan yok diyorlar; doğru mu bunlar?” diye.
Bi de Deniz Baykal’a kızıyorum bu konuda, AKP bile kabul ediyor memlekette işkence olduğunu, sen kimin hatrına, “Biz AB’ye hazırız artık, AB bize hazır değil” minvalinde konuşuyorsun baba ya?
Web sitemizde size en iyi deneyimi sunabilmemiz için çerezleri kullanıyoruz. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, bunu kabul ettiğinizi varsayarız.Tamam
yorumlar
bir de çeşitli vatani görevler sırasında kendilerine işkence yapma eğitimi verilip tekrar normal yaşama salınmış olanlar var ki bunların da çoğu malesef uzun süreli terapiler görmeksizin normal yaşamlarını süremediler.
Okuyunca tüylerim diken diken oldu.Acıyı hissetmemek için ruhunu bedeninden uçurmayı istemek…
Bunları okuyup dinleyince zaman zaman herşeyin cidden bir senaryo olduğuna inanansı geliyor insanın!
Ne yazık ki hala akreplerimiz,engereklerimiz ve katillerimiz var …daha fazla yazarsam pek hoş olmayacak,bitiriyorum.
Mamak Askeri Cezaevi’nde yatan biri anlatmıştı:
mahkumlara kitap okutuyolarmış. eller dua eder pozisyondaymış gibi kitabı tutuyorsun. kolların masadan daha yukarda duruyo. eğer yorulupta kolunu oynatırsan kafana jopu yiyomuşsun. en ufak hatanda tekme tokat giriyolarmış.
27 saat kalmıştım nezarethanede 15 yaşındayken… hücrede 2 ranza vardı biz de 15 kişi falan olmuştuk içerde… gece boyu dolmuştu içerisi… gece yarısından sonra bir kaç kişiyi sorgu odasına aldılar… sorgudan gelenler bize karınlarındaki morlukları gösterip nasıl elektrikle işkence gördüklerini falan anlatıyorlardı…pazar sabahıydı… bana uyuyacak yer kalmadığı için duvarda yaslanıp öle sızmıştım ki bi tane sivil memur çağırdı… sıra bana geldi zannetmiştim… tuttu beni kadınlar tarafına soktu, sonra onların tuvaletinin çöplerini aldırttı, sonra da erkeklerinkini… sonra gel benle dedi… karakolun dışına çıktık çöpleri atmak için… kapıdan dışarı çıkınca ben durup gökyüzüne baktım bir de etrafta yürüyen insanlara… yanıma geldi, belinden silahını çıkardı kocaman filimlerdeki gibi bişey… “sen bilirsin” dedi, “bundan kaçabilceğini düşünüyosan kaç engel olmuyorum” ben sadece dışarısı tuhaf geldiği için bakmıştım oysa… sanki yıllardır içeride kalmıştım, volta atmaya bile başlamıştım sıkıntıdan…sonra çöpü boşaltıp yine içeri girdik… aynı günün akşamı saldılar bizi(bi arkadaşımla beraberdim)… tam sapa sağlam kurtulduk derken bir veda partisinin içinde bulduk kendimizi… sağolsunlar (lafın gelişi), türk polis misavirperverliğinin en ince örneklerini suratımızın belli noktalarına nakış nakış işlediler… çıktıktan bir kaç gün sonra bütün acılarım geçmişti ama devlete yahut sisteme olan bütün inancımı 5 katlı kültür abidesi emniyet merkezinin -2. katındaki bok çukurunda kaybettim… (sisteme yorum yapmıcam fişlemesinler şimdi…)
70 sonu 80 başı Diyarbakır Cezaevi hatıraları var ki orada bir kaç aydan fazla yatıp sağ olarak çıkmış kimsenin ruh sağlığı bir daha eskisi gibi olamayacağını düşünüyor insan.
baş mimarlardan biri parti başkanı bile oldu. Ne beklenebilir ki.
Susurluk‘tan bu yana çook şey değişti çooook.
Sonra da konuşuyorlar, “Biz AB’ye hazırız; AB bizi Müslüman olduğumuz için istemiyor” diye.
Bastın elektriği, onbinlerce insanı kaçırdın Avrupa’ya; şimdi TÜSİAD’a sordukları kadar onlara da soruyorlar orada, “Nedir, işkence falan yok diyorlar; doğru mu bunlar?” diye.
Bi de Deniz Baykal’a kızıyorum bu konuda, AKP bile kabul ediyor memlekette işkence olduğunu, sen kimin hatrına, “Biz AB’ye hazırız artık, AB bize hazır değil” minvalinde konuşuyorsun baba ya?
gülünür bu söylediğine kaptanhayal..yanlışlığından değil, çok doğruluğundan.
Gönül hiç olmasın ister ama, Avrupa’da da işkence yok değil, fakat biz de olunca başka türlü bişey oluyo demek ki. Ben de bunu anlamıyorum baba ya?