Penceremden evime doğan güneşle beraber dışarıya baktığımda, bir kış günü, penceremin önünde duran, solmaya yüz tutmuş çiçeklerimin üstüne konan kelebeğe gözüm ilişti. Üzerinde her renk tonu vardı. Dün gecenin soğuğunu yemiş vücudum titrerken bir anda kelebeğin renklerini farkedince, vücudumun üşüdüğünü hisseden beynim başka bir zamana doğru yol aldı.
Yıllar yıllar önceydi, şehre o yılın ilk karı yağıyordu. Evde yalnız başıma oturmuş, dışarıyı izliyordum, ailemin o gece geç geleceğini biliyordum. Sokaklarda hiç kimse yoktu ve sakin bir şekilde şehir karla kaplanıyordu.Sevgilimden gelen bir mesajla evin sessizliği bozuldu. Ne yaptığımı soruyordu. Annemlerin evde olmadığını ve dışarıyı izlediğimi, dışarının ne kadar güzel gözüktüğünü söyledim ona. O da birkaç sokak arkada bir yurtta kalıyordu. Dışarı çıkıp çıkamayacağımı sordu. Bir sakınca görmedim. O kışın ilk karı yağıyordu ve ben ilk defa bir gece yalnız başıma dışarı çıkıyordum. Çok heyecanlanmıştım. Elele tutuşup az ilerideki parka gittik. Dev ağaçlarıyla ve çimenleriyle toprağın rengi gözükmeyen, bakıldığında yeşilin her tonuna sahip olan park, beyaza boyanmıştı. Koşmaya başladım. Ben koştum, o da arkamdan… Sonra yakaladı beni ve sırtına aldı, beyaz şehir ve O’nun sırtında ben, dolaşıyorduk gece gece… Az sonra bir araba geçti ve arabadan yükselen bir ses, “seninle olmak var ya“. Bir süre şarkıyı dinledik, ses yavaşça kayboldu, sonra soğuk kış gecesinde, kar sessizce yağarken, birbirimize sarıldık, sessizce yağan kar ve sıcaklığını hissettiğim sevgilim, kollarımda. Bir daha sarılamayacakmış gibi sımsıkı sarıldım ona. Biranda içim ürperdi, hava soğuktu evet ama, üşümedim, korktum, biteceğini hissettim bu güzel günlerin, bir daha olmayacağını farkettim bu mutluluğumuzun ama çok takılmadım bu saçma düşünceye, unuttum hemen. Yürüyüşümüz esnasında çalılıkların arasında parlayan bir şey gözümü aldı. Yanına gittiğimizde hala yanmakta olan kömür olduğunu farkettik. Üfleyerek yeniden alevlenmesini sağladık. Ellerimizi ovuşturarak ateşte ısıtmaya çalışırken, birbirimize bakmaya başladık, gülümsedi, beni sevdiğini söyledi. Sonra kalktık yürümeye başladık, karın üzerine ilk biz basıyorduk ve ayak izlerimizi görünce, yarışmaya başladık en net kimin ayak izi çıkacak diye. Tabi ki onun ayak izi daha netti. Biranda eve gitmek istediğimi hissettim, evet ailem evde yoktu, saat de daha 23:00 idi, çok geç sayılmazdı. Ama ya bir aksilik olduysa ve ailem eve erken geldiyse? Evet, kesinlikle eve gitmeliydim. Eve yaklaştığımızda, dönüp yüzüne baktım ve gülümsedim, yanağından öpüp teşekkür ettim ve eve doğru yürümeye başladım. Hızlı hızlı yürüyüp kapıdan sessizce girdim. Kalbim çarpıyordu, eve geldilerse çok kötü olabilirdi. Kapıdan girince farkettim ki gelmemişler. Evin arka taraftaki yola bakan penceresine doğru koştum. Sevgilim az sonra oradan geçerek yurda gidecekti. Koşup pencereden baktım ve onu göremedim. Gitti mi yoksa daha gelmedi mi emin olamadım. Biraz baktım, tam geri içeriye dönüyordum ki yola düşen gölgesini gördüm, beni farkedince el sallamaya başladı ve yavaşça kayboldu.Kelebeğe bakarken, aklımda hızla belirip kaybolan bu anıyı, ilk başta farketmedim. Kahvaltı hazırlarken, mırıldanmaya çalıştığım bazı sözler olduğunu farkettim. Düşündüm, bu şarkının devamı neydi, kim söylüyordu, en önemlisi; nerden aklıma geldi şimdi sabah sabah?eriyor içim, yanıyor giderek…”