Selim Demirdelen‘in ilk işi olan Kavşak, yönetmenliği, oyunculuğu, kurgusu ve müzikleriyle önplana çıkan bir iş. Demirdelen’i Anlat İstanbul‘dan tanıyoruz. Ayrıca reklam ve klip yönetmenliklerini de üstlenen birisi. İlk önemli işi Kavşak’la umut vaadettiğini gösteriyor. Filmin başrollerinde Güven Kıraç, Sezin Akbaşoğulları, Umut Kurt mevcut. Hikaye de daha çok Kıraç’ın canlandırdığı Güven karakteri üzerine kurulmuş durumda.Kavşak, 80’ler ve öncesinde (biraz da 90’larda) sıkça kullanılan “kesişen hayatlara” sırtını dayıyor. Bu yüzden olacak, finalde ağızda Innaritu tadı bırakıyor. Bilindiği gibi Innaritu’nun popülerleşmesini sağlayan yapımlar (Babel, Amores Perros, 21 Grams) hep bu “kesişen hayatlar” temasıyla ön plana çıkmışlardı. Ama ne yazık ki Kavşak, Innaritu’nun yapımları kadar başarılı değil. Gene de kendince temayı iyi yansıtmış Demirdelen perdeye.
Umut Kurt, filmdeki performansıyla ödül aldı
Kavşak (2010)
| 04 October 2010 09:42
Selim Demirdelen filmin her mevkiisinde rol sahibi. Filmin kurgusunu, müziklerini, yönetmenliğini ve senaristliğini tek başına üstlenmiş durumda. Bunlardan müzik, kurgu ve yönetmenlik olarak başarılı olsa da filmin temel taşı konumundaki senaryoda sınıfta kalmasa da ortalama bir iş çıkartmış. Öncelikle eldeki hikaye, bir sinema filmi için çok fazla materyal (materyalden kasıt olay-aksiyon-çatışma) içermiyor.
Filmin süresinin uzatılması adına komik denecek sahnelere yer verilmiş. Örneğin, Güven’in pantolununu çıkarıp pijamasını giymesi, kahvaltıyı hazırlaması, ilişkiye girmesi. Bu sekanslar filmden çıkarılırsa olay akışının zedelenmeyeceğini düşünüyorum. Filme daha fazla çatışma (silahlı çatışma değil tabiki de, karakter çatışmaları vs) eklenmiş olsaydı yukarıdaki sahnelere gerek kalmayacaktı.Bunlar dışında bir diğer handikapı da finaliydi. Film birden yavaş yavaş gittiği yoldan dönüp başka bir yola giriveriyor. Film, kapkara bir dram olabilecekken bu mutlu sonla bitmesiyle herşeyi berbat ediyor. Haydar’ın, kardeşinin ölüm haberini beklerken kardeşinin yaşaması, Arzu’nun, içkici kocası Tamer’i terk etmesini beklerken onunla barışması, fakir-içkici-dayakçı-işsiz koca Vedat’ın iyi insan olması beklenen şeyler değildi şüphesiz. Özellikle en büyük darbeyi Güven’in gerçekle yüzleşmesinden alıyor (ki bakınız: Scorsese’nin “Shutter Island”ı. Bitmesi gerektiği şekilde biten yapımlardan). Hele dayakçı koca Vedat’ın birden meleğe dönmesi pek inandırıcı olmuyor. Vedat’ın dayaktan inlettiği karısının bıçağa bakması ama onu kullanmamasıyla şu sinema deyişi geliyor aklımıza: “Bir sahnede silah -burada bıçak- görülüyorsa finalde o silah patlamalıdır.” Çoğu kişi de karısının kocasını bıçaklayacağını düşünmüştür ama olmadı. Aynı şey kızın kaçmasında da yaşanıyor. Herkes başka şeyler beklerken kızın apartmana dönmesi hikayenin inandırıcılık kısmını zedeliyor.
Yönetmenlik ve oyunculuklara gelirsek. Demirdelen, senaryoda başaramadığını kurgu masasında başarıyor. Filmin sıkıcı olmasını engelleyecek numaraları yapıveriyor ve finale kadar götürüyor işi. Oyunculukların iyi olması da filmin sıkmasını engelliyor. Özellikle Güven Kıraç, ne denli büyük bir oyuncu olduğunu bu filmle tekrar kanıtlıyor. Ödülün ona değil de Tansu Biçer‘e gitmesi haksızlık olmuş. Umut Kurt ise Beynelmilel ile yakaladığı başarıyı tekrarlıyor ve iyi bir performans ortaya koyuyor. Aldığı ödülü de (Umut Vaadeden, umarım artık verilmez, zira kendisini kanıtladı, bu 2.umut vaadedeni) sonuna kadar hakketmiş. Herhalde ödülü hakketmeyen tek kişi Akbaşoğulları idi. Ödülün ona gitmesinin nedenini çok merak ediyorum. Zira ortada büyük bir oyunculuk (ödüllük diyelim en iyisi) yok. Kıraç karşısında belki çok fazla ezilmiyor ama onu da aşamıyor. Zaten böyle bir karakterden de (klişe bir karakter) büyük oyunculuk beklememek gerek.Dolunay Soysert ve Mete Horozoğlu‘na pek değinmeye gerek yok. Zira hem çok fazla görünmüyorlar hem de büyük oyunculuk sergileyecekleri rolleri yok.
Sözün özü: Senaryo olarak ortalama bir film ama gene de gidilip görülmesi gereken yapımlardan bir tanesi. Yukarıdaki zaaflarından dolayı da unutulacak yapımlardan maalesef Kavşak. Gene de Demirdelen’in diğer işlerini merakla beklememize yetiyor. Ve herkese göre bir film olmadığını belirtmek isterim.