Gözle görülebilen gerçekleri örten bir perdedir karanlık.. Fiziksel ışığın yokluğuyla oluşur ve aslında gözün gördüğü/göremediği gibi mutlaka kara (siyah) değildir..Ancak ışığın varlığı, gerçek siyahı diğer renklerden ayırmamızı sağlar..Sinemada tüm ışıklar söndüğünde beyazperde de siyahtır..Karanlık yokluğun, yok olmanın simgesidir ya da hiçliğin ta kendisi..Geçici karanlık geçici bir yokluğu bize hissettirir; sinema salonu karardığında hiçbir şey yoktur ve projektörün çalışmasıyla, aslında hep orada -film üzerinde- olan dünya, perdede yeniden kurulur..Sürekli karanlık ise önce geçici yokluğu hissettirecektir ve sonra sonsuz karanlık içinde gittikçe azalan, yok olan umudu..Güneş ışığı tıpkı bir projektör huzmesi gibi karanlığı yırtarak evrene yayılır.. Dünyamıza rastladığı zaman, güneşin aydınlığında görünen (hayat), belki de hiç durmadan sahnelenen muhteşem dekorlu bir piyestir.. Kim bilir..Belki de ezelden çekilip oynatılan dört boyutlu “ultra süper prodüksiyon” bir filmin oyuncuları olarak, dünyaya yansıtılan görüntülerden ibaretizdir hepimiz şu devasa “evren sineması”nda..