Bencil, katı görünümlü; katı kalpli, tahammülsüz ve sevgisiz bir kadının ve 14 sene sonra hayata gözlerini yumacak bir adamın kızı olarak dünyaya gelen Helen Emily Woods, 10 Nisan 1901 tarihinde, Fransa’nın Güney kesiminde yer alan Cannes‘da dünyaya geldi. Aynı adı taşıdığı annesinin kendisini sevmediğini; dahası, içten içe nefret beslediğini ve kızı olarak görmediğini anlayan küçük Helen, 14 yaşına geldiğinde hayatın bambaşka bir yüzüyle tanıştı; babası Claude Charles Edward Woods ölmüştü. İlk ve tek sevdiği insan olarak gördüğü babasının ölümünün verdiği derin acıyı içinde saklayan Helen, annesinden çok amcasıyla vakit geçirmeye başladı. Bir kaç defa okul değiştirdikten sonra Avrupa’dan Amerika’ya; Kaliforniya’ya geldi. Daha sonra İngiltere’ye gidip, Oxford’a yazılan Helen, ne okuluna, ne de çok sevdiği İngiltere’ye alışabildi ve ‘genç kızlık’ bunalımına girdi.Uyumsuz tavırları, çevresi tarafından iyi karşılanmıyordu; bu sebeple hep yalnız kaldı. Yalnızlığın üzerine, annesinin soğukluğu yüzünden olamadığı ‘rol modeli’ eksikliği çektiğinin farkında olmadan kadınlığa, büyütülmeye ve geleceğe erken den adım attı; amcasının sayesinde tanıştığı Donald Ferguson ile romantizm yaşamadan nikah masasına oturan genç Helen, Asya’nın Güneydoğusuna; Birmanya’ya taşındı. Oldukça soğuk ve Helen’e karşı kayıtsız davranan Donald ile sonu gelmeyen tartışmalar yaşayan genç Helen, hamile olduğunu öğrenince evliliğini kurtarmayı düşündü ve Donald için kendinden feragat etti.’Brian’ adını verdiği bir oğlan çocuğu dünyaya getiren Helen, neredeyse hiç konuşmadığı kocasından gitgide uızaklaşıyor; ilk defa kendi dünyasını yaratıyordu. Yazmaya başlayan genç kadın, ilk kitabını 1929 senesinde “A Charmed Circle” adıyla çıkardı. 1930 senesinde “Let Me Alone” (Beni Rahat Bırak) ve “The Dark Sisters“ı (Esmer Kardeşler) çıkaran Helen, başkarakterlere hep kendi adını ve soyadını veriyordu. Aralarına derin bir uçurum giren kocası Donald’a da sık sık gönderme yapan genç kadın, 1935 senesinde “A Stranger Still“i, 1936 senesinde “Goose Cross” ve 1937 senesinde de “Rich Get Rich“i (Zengin Zengini Alsın) yayımlattı. “Rich Get Rich”ten sonra hem Donald’a, hem de onun soyadına veda ederek, tekrar Helen Woods ve özgür oldu.

Aradan kısa bir zaman geçti ve Helen, ikinci evliliğini Stuart Edmons adında bir adamla gerçekleştirdi. Ancak, Helen için değişen bir şey daha vardı; Anna Kavan. Öz adını ve soyadını bırakarak, kendi romanındaki karakteri Ana Kavan’ın adını alan genç kadın, bundan böyle bu ad ile anılacaktı. Yeni kocası Stuart ile yerleşik bir hayat düzeni kuramayan ‘Anna’, sonunda memleketi İngiltere’ye yerleşti. Profesyonel anlamda yazmaya başlayan genç kadın, yeni adıyla 1940 senesinde “Asylum Piece”i, 1941 senesinde “Change The Name”i yazdı. Hamile kalan Anna, Margaret adını verdiği bir kız çocuğu dünyaya getirdi. Ancak ne var ki, küçük Margaret kısa bir süre sonra hayata gözlerini yumdu ve Anna, ağır bir depresyona girdi. Tekrar hamile kalmayı ve bir kız çocuğu dünyaya getirmeyi umut eden Anna, ‘Susanna’ adını vereceği kızını hiç doğuramadı.Bu sıralarda askerde olan oğlu Brian, İkinci Dünya Savaşı‘nda hayatını kaybedip, şehit olunca Anna, bir başka bunalım dönemine daha girdi. 1945’te “I am Lazarus”u (Ben Lazarus’um) yazan genç kadın, kısa bir süre sonra Stuart ile yollarını ayırmaya karar verdi ve çift boşandı.

O zamanlar, Anna için derin bir yalnızlık dönemi başlamıştı. Bu yalnızlık döneminde genç kadın, kendine cansız bir arkadaş edindi; kokain. Günlerini uyuşarak bitirek Anna, çok geçmeden eroinle de tanıştı ve hayatına bambaşka bir ‘düzen’ geldi.Dört bir yanını saran sosyetik insanların yerini duvarlar almıştı ve Anna, eroinle seçmek zorunda kaldığı yalnızlığı yavaş yavaş kabullenmeye başladı. Ancak uyuşturucu krizleri, genç kadının ne yazmasına ne de dinlenmesine izin veriyordu. Destek veren bir kaç arkadaşı sayesinde rehabilitasyona yatırıldı.Anais Nin, Virginia Woolf, Djuna Barnes ve tabii ki Franz Kafka‘ya olan hayranlığıyla 1948 senesinde “Sleep Has His House“u (Uykunun Evi Vardır) yazdı. (Bu kitap daha sonra folk şarkıcısı David Tibet‘in kurduğu Current 93 adlı müzik grubunun albümüne ad oldu). Eroinden kurtulmaya çalışan Anna, yeni ve canlı bir ddostla tanıştı; Karl Theodor Bluth.

Psikoloğu olan Bluth’la zamanla yakın arkadaş olan Anna, kendisinin dahi haberdar olmadığı tamamlayamadığı yerlerine, ince noktalarına Bluth’un girmesine izin verdi.Sene 1949 olduğunda Bluth ile birlikte “The Horse’s Tale“i yazdı.

Annesinin uzaklığı, babasının beklenmedik ölümü, memleket özlemiyle çelişen aitsizliklik hissi; nefret ettiği ilk kocası, annesine benzeyen ikinci kocası, kalp kırıklıkları, pişmanlıkları ve ‘bazuka’ adını verdiği eroin dolu şırıngasıyla hayata tutunmaya çalışan Anna, Bluth’un desteğine rağmen bir kaç kez intihara kalkıştı. 1956 senesinde yazdığı “A Scarcity Of Love“dan sonra 1957’de “Eagle’s Nest“i yazan Anna, İngiltere ve İsveç’te farklı kliniklerde kaldı, fakat beyaz odadan çıkar çıkmaz yanına koştuğu ‘beyaz dostu’ yine Anna’nın kanına girdi.Bluth’un ölüm haberiyle bir kez daha boşluğa düşen Anna, hayatta kalmak için hiçbir sebep bulamıyordu. Yine de yaşamayı seçen Anna, yazdı.

1958’de “A Bright Green Field and Other Stories“i, 1963’te “Who Are You?” ve 1967’de “Ice“ı yazdı. 1968 senesine gelindiğinde Anna Kavan, Nisan ayında 67. yaşını kutladı. Aradan 6 ay, 4 gün geçtikten sonra; 5 Ekim 1968’de kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti. Çok sevdiği İngiltere’de; Londra’daki evinde, bedenine enjekte etmek için hazırladığı şırıngasıyla bulunan Anna’nın ölümünden sonra “Julia and the Bazooka“, “My Soul In China“, “My Madness: Selected Writings“, “Mercury“, “The Parson” ve “Guilty” yayımlandı.Türkçe’ye ise “Kartal Yuvası” (Merkez Yay.), “Uyku Tanrısının Evi” (YKY) ve “Buz” (YKY) kazandırıldı. Lakin “Kartal Yuvası” dışındaki kitapların baskısı tükendi.