İstanbul un karmaşık, yoğun yaşantısından, durağan bir hayata geçmek, sabahları erken saatlerde, gölde yüzen kuğulara ekmek atmamla, başladı..Daha önce onların bu kadar güzel olduklarını farketmemiştim..Gölün, bütün kuğularının, alışkanlık haline getirdikleri, evin kıyısına gelip, hep bir ağızdan ”he, kom hier” (buraya) şeklinde bağırmaları, saat 6 da uyanmama neden olsa da haklı bir sebepleri vardı..Doğa ve ben başbaşa..Trafik yok, bağıran kornalar yok..Şöyle bir durup düşündüğümde, ”nelerden vazgeçebilirim” sorusunun cevabı, ”herşeyden” olabilmesi, başka bir güç veriyordu..Nelerden vazgeçebilirsin?..- Ailemden asla,- Yaşadığım yerden asla,- Arkadaşlarımdan asla,- Dilimden asla,- İşimden asla,Asla, diye bir şey yok, olmamalı..Herzaman, şuna inandım, dünya bir bütündür, değişik kültürlerde yaşamadıktan sonra, sürekli yaşanmışları yaşıyan, bir robot olmaktan ne farkımız kalır ki..O halde, insanlar kendilerini, daha okul sıralarında hazırlamalılar, her an yalnız kalmaya, her an değişim yaşamaya..Bu nasıl olur?1- Her ülkede çalışabilir olmak.2- En az bir yabancı dili, iyi bilmek.3- Değişime adapte olabilmek için, kendine süre vermek.4- Yaşadığın yerin insanlarının, günlük hayatlarını, yakından izlemek.5- Yaşadığın yerin anayasasını ve dilini öğrenmeye çalışmak.6- Yeniliklere önyargı ile yaklaşmamak.Bu donanıma sahip olup, dünya insanı olabilmek, ve bunları yaşarken özünü, kim olduğunu asla unutmamak..Bence önemli..Koyun bakalım, fırsatını bulursanız, kalbinizi bavula, (belki sizin gibi biri daha kalbini bavula koymuştur, aşksız olmaz) bütün dünya, sizin olsun..