Yalnızlık insanın kendisiyle kalmak isteği, kalabalıkta tek kalıp kendini ortama ve ortamdakilere ait hissedememe veya sevdiklerinin yanında olmaması durumunda içinde bulunduğu ruh hali olarak tanımlanabilinir. Bu durum; olumlu sonuçlar doğurup bireyi mutlu edebileceği gibi, olumsuz şeylere neden olup insanı bunalıma da sürükleyebilir. Eğer insan kendisi isterse yalnızlığı kafasını dinleyebilir; eğer mecbur kalmışsa kafayı da yiyebilir. Yani tercih ise tadından yenmez bir şeyken, zorunluluk olduğunda insanı intiharın eşiğine sürükleyebilecek bir şeye dönüşebilir. Beklentiye göre farklı manalar kazanabilen “yalnızlık” günümüzde büyük sorunlara neden olup, insanların sosyal bir varlık olduklarını unuttuklarında içinde bulundukları ruh haline verilen isim olmuştur. Kimi zaman sanal âlemde telafi edilmeye çalışılan bu eksiklik; kimi zamanda kalabalıklar içinde bulunmakla kurtulmaya çalışılan bir dert olmuştur.Kalabalıklardan kaçmaya meyilli olan insanlar yalnız kaldığında ise, yine birilerine ihtiyaç duyduğu için birilerine ulaşma telaşı içinde bulmuştur kendilerini. Sosyal bir varlık olmanın beraberinde getirdiği beraber yaşama, fiziksel yakınlıktan ibaret hale gelmiştir son yıllarda. Aynı ortamda bulunup birbirleriyle konuşmayan insanlar, hiç tanımadıkları -belki de hiç tanışamayacakları – kişiler ile sanal ortamda sohbet etmekte ve bunu etiyle kanıyla canlı ve yanlarında olan veya kolayca ulaşabilecekleri kişilerle sohbet etmeye tercih etmektedirler. Sanal ortamda tanışılan kişiler ile bütün dertler paylaşılmakta, zaman zaman onlardan tavsiyeler alınması ile hayatına yön vermektedir birçok kişi. Bu tür dostluklar genelde bir çıkar ilişkisi şeklinde olduğu için, iki taraftan birinin çıkarlarına ters düşen bir şey olduğunda kolayca bitebilmektedir. Çünkü paylaşılan şeyler de sanal âlemin soğukluğu vardır. Elle tutulur, gözle görülür bir birliktelik değildir bu. Değerini bilmeye de gerek yoktur; çünkü başka bir dost bulmak bir “tıklamak” kadar uzaktadır sadece. Çok masumane görülen bu olay ne yazık ki gerçek dünyayı da etkilemekte, bilgisayar kapandığında her şey bitmemektedir. İnternette tanıştıklarıyla kısa sürede samimi olup, gerektiğinde bu samimiyeti bir çırpıda silip atabilen insanlar; hayatlarında da her şeyin bu kadar basit olduğunu sanarak yılların emeği ile oluşan dostluklarını kolayca bitirebilmektedirler. Oysa her şey bu kadar basit midir ki yıllarca beraber yaşanılan şeyler bir kalemde çöpe atılabilmekte, yaşanılanlara vefasızlık yapılabilmektedir. İnsanları hoşgörüsüzlüğe sürükleyen bu ortam gerçek hayattan bağımsız yeni bir dünya -sanal âlem- oluşturmakta o kadar başarılı olmuştur ki, bazen insanlar nerede ne yaptıklarını karıştırmaktadır. Bir konu hakkında birisi ile konuşmuştur ama internette mi yoksa gerçek dünyada mı? Bu da bir nevi bağımlılık olsa gerek. Dost bulmakta zorlanan, dostlarını kendi ile aynı fikirde olmamakla suçlayan insanların müptelası olduğu bir bağımlılık. Yasal bir cezası da olmayan bu bağımlılık bütün insanlığı tehdit etmektedir. Kendimizi kaptırmadan, sanal dostluklar kurmak yerine araştırma, bilgi alışverişi yapmak gibi işler için bilgisayarı kullanmak en akıl kârı iş olsa gerek.Bazen bireyler kalabalığın içinde yalnız kalırken, kendi yalnızlıklarında kalabalığı yaşamaktadırlar. Bu ortamda kalabalık yalnızlıklarında boğulmakta, aslında yalnızlığın sadece fiziksel ayrılık olmadığını anlamaktadırlar. Zaten yalnızlık hiçbir zaman tek başına olmak demek değildir; çünkü yalnızlığa düşünceler eşlik eder ve insanı asla bir yalnızlık içinde tek başına bırakmaz. Yalnızlık uçsuz bucaksız bir çölde ya da kalabalığın içinde ruhu saran bir hıçkırıktır. İçinizden gelir, sizi rahatsız eder ama istediğiniz zaman son veremezsiniz bu acıya. Çevrenizdekiler gülücükler saçarken sizin içiniz kan ağlıyor olabilir; çünkü içten gelen bir histir bu ve bazen çevrenizdekilere de fark ettirmeden yaşayabilirsiniz bu duyguyu. Böyle bir durumda iki gözünüz iki çeşme ağlamak mı daha iyidir yoksa içinize atmak mı tartışılır. Peki, insanları kalabalık içinde bulunuyor olmalarına rağmen yalnızlığa sürükleyen nedir? Çoğu zaman bunun nedeni çevremizdekilerin bizi anlamadığını düşünmemiz ya da gerçekten bizi anlamıyor olmalarıdır. Bu derdin dermanı hoşgörülü olup, insanlara ve insanların düşüncelerine değer vermekten geçiyor olsa gerek. Katıldığımız bir fikre sahip kişilere saygılı olurken zıt fikirlere ve bu fikirleri savunan kişilere de saygı göstermek zorunda olduğumuzu unutmamalıyız. Yalnızlığın en yoğun yaşanacağı zaman bizi anlayan, belirli bir süre dostumuz olan kişilerden ayrıldığımız veya ayrı kalmak zorunda olduğumuz an başlayandır. Dostluğu zaman ve mekânın ötesine taşıyarak bu da çözülebilinir.Ne yazık ki yalnızlık paylaşılamıyor. Paylaşılabiliniyor olsa adı yalnızlık olmazdı zaten. Günümüzde birçok insan bu sinsi hastalık yüzünden zor günler yaşamakta, hatta bir kısmı hayatına son vermeyi bile düşünmektedir. Oysa yakın tarihe kadar insanlar birbirlerini görebilmek için dağları taşları aşarak bir araya gelirler, mutluluklarını paylaşarak arttırırlar; üzüntülerini paylaşarak ise biraz olsun rahatlarlardı. Şimdi ise beraber iken ayrılar. Herkes kendi kabuğuna çekilip, kendi derdine düşmüş ve başkasını düşünmez hale gelmiş durumda. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantığı insanları bencilleştirmekte, gün gelip o yılan kendilerini soktuğunda yardıma koşabilecek kimseyi bulamamalarına neden olmaktadır. Özellikle batılı modern (!) ülkelerde görülen bu durum ülkemiz insanını da ciddi olarak tehdit etmeye başlamıştır. Batılı yaşam tarzına özenti ile başlayan bu süreç ne yazık ki onların kötü yanlarını da kendimize uygun bir şekilde almaya devam etmemiz ile süre gelmiştir yıllarca. Eskiden yedi cihana örnek olan Türk milleti şimdilerde yedi cihanı iyisiyle kötüsüyle kendine örnek almakta; kendi özünü, şanlı geçmişini unutmaktadır. Özümüze dönüp, geçmişimizi modern çağın gerekleri ile sentez yaparak doğru yolu bulabileceğimizi sanırım.Toplum içinde fark edilmemek ya da uçsuz bucaksız sanal âlemde değer verilen biri olduğunu sanmak, ikisi de farklı şekilde de olsa yalnızlığa sebep olabiliyor. Bu yalnızlıktan kurtulmanın en etkili yolu sosyal ilişkileri geliştirmek; sanal ortamda değil yüz yüze iletişim kurmak ve ben değil biz diyebilmektir. Ve her şeyden önemlisi atalarımızın oluşturduğu “biz” duygusunun hakim olduğu ortamı modern çağa göre tekrar yorumlayarak hayatımıza uygulamaktır.
yorumlar
“Kalabalığın içinde yalnız kalmak.Var olduğunu bilerek yok olmasını izlemek.Sessizliğe eş olmak.Yanlızlığı karanlığa eşlemek..Zor zanaat sessiz ve yalnız kalmayı başarmak.Söylenecek söz çokken.””Beni bu teknoloji mahvetti.”Emeğinize sağlık fuzulı87
“biz” olmak için “ben” olmak zorundayız!
kıt zamanlarda zıt açılardan korkup şemsiye açmışsak kalabalığa yalnız kalmak kaçınılmaz olsa gerek. hele ki böyle bir çağda tek kalabalığımız ya bir klavyenin tuşudur ya da bir telefonun sesi… paylaşımlarımızı (acısıyla tatlısıyla) kitlesel iletişim araçlarına hapsettik teker teker ve yalnızlığa mahkum olduk! SANIYORSAK ya da SANILIYORSAK… HİÇBİRİ DE DEĞİLSE İŞTE TEKRARDAN “BİZ” OLMUŞUZ DEMEKTİR..elinize sağlk güzel bir paylaşım olmuş!
“bir kum tanesi kadar yalnızım,etrafımda bir sürü çakıltaşları.beni saran koskoca bir deryafakat ben muhtacım birkaç damla gözyaşına.”
Bu analiz hoş olmuş gerçekten…
Ve burası da çok doğru…Fakat içe atıp ağlamak seçenekleri arasında tartışılacak bir şey olmadığını,gözyaşı akıtmanın insanı saniyede yüzde 50 oranında iyi yaptığını söyleyebilirim…Bunu sizin içinizin çok da farkında olamayan dostlarınızın yanında yaparsanız,sarılacak şevkatli vücutlara sahip olduğunuzun farkında olmanız sizi müthiş hissettiriyor… Yani dostlar içerisinde yalnız hissetme hali,gene onlar içerisinde gözyaşı akıtarak son buluyor.Her zaman onların içerisinde çok yalnız ve hiç yalnız olabiliyoruz.Şöyle bir şey de var ki,yalnızlığın bir hayat felsefesi,yaşayış şekli olarak benimsenmesinin de eşi benzeri yoktur,kalabalıkların hiçbir zaman tattıramayacağı duyguların hepsi yalnızlıkta gizlidir,kendi başına koklaman gereken bir hava,seyretmen gereken bir nehir,çiçek,ağaç,bulut,sadece yalnızken ıslanman gereken yağmur hep ama hep vardır!!!Böyle anları mutlaka yaşamak gerekirrr,yaşamadan ölmek ziyanlıktır…!!!
Çok kalabalığım bu aralar YALNIZ kalmak için neler vermezdim.
Bu yazı, bu sitede yayınlanan ilk yazım oldu. Dün göndermiş olmama rağmen bugün yayınlanmış ve 6 ahkama ulaşmış olmak gerçekten beni hem sevindirdi hem de gelecekte yazmayı düşündüğüm konular için beni cesaretlendirdi. Yazıda kaleme aldığım şeyler, o yazıyı yazdığım zaman içinde bulunduğum duyguların kendini ifade etme şekli olmuştu adeta. Şuan o kadar yalnız olmasam da yine de yazdığım şeyler geçerliliğini koruyor. Yorumlarınız için teşekkürler
Paylaştığın için ben teşekkür ederim.yeni yazılarını okumak dileğiyle fuzulı87
Ben böyle yazılara ”akıllı bıdık” yazılar diyorum, yazar toplumu eleştrirken, burada yazılarına yorum beklemek ve sonucunda buna sevinmekle, kendi iç yalnızlığıyla çelişiyor..Bir de ”paylaşılsa adı yalnızlık olmaz”, şeklinde kalıpsal ifadeler pek yaratıcı olamamış..Herşeyi kabullenmek en iyisi..Komşuyla kahvemizi de içeriz, gelir burada hafif te yorum da yaparız..Ne isek oyuz..
Daha önce de dediğim gibi ben bu yazıyı yazdığım dönem aylarca evden sadece internetkafeye gitmek için çıktığım bir dönemdi. Etrafımda bir sürü kişi vardı ama iletişim adına bir şey yoktu çünkü hepimiz farklı tellerden çalıyorduk. Geçenlerde bu yazıyı tekrar okuduğumda nerden nereye dedim kendi kendime ve değiştirmeden burada paylaşmak istedim. Basma kalıp olarak nitelediğin cümle ise bu yazıyı yazdığım günlerde bir radyo programında sorulan bir sorunun cevabı idi..ve bu cevabı radyoyu arayarak ben söylemiştim, farkında olmadan yazıma da girmiş. Ama bir yazı yazarken daha creative olmam gerektiği konusunda haklısın. Bundan sonra dikkat etmeye çalışırım. Teşekkürler..