Her sabah servisimi beklediğim yerde tüylerimi diken diken edip içimi kaldıran karınca sürülerine ve hatta yalnız ve cool takılanlarına bile şöyle sağlam kafayla yaklaşamadım hiç.Çok denedim ama olmadı… “Bak o da Allah’ın yarattığı bir hayvan,hem de hayvanların en temiz ve zararsızı,sana napıcak kiiiii” lerle dolu yaklaşık 17 senedir duyduğum ve söyleyenlerle içimden aynı anda söylemecilik oyunu oynadığım tekerlemelerin aynılığı da canımı sıkmıyor değil.Belki de yaşadığım aynı durum ve hislerime karşın beni değiştirme taktiklerinin de aynı oluşu,orjinaliteye her koşulda fazla meyilli benin bu halini, aynılığını ve öyle olması da gerektiğini daha da vurguluyor.Bir orjinallik mi gerek…Kastettiğim babamın ve karşı komşum arkadaşımın,çok da arifet yaparmışcasına bana sezdirmemeye çalışarak üstüme bir karınca konduruvermesi değil…Babama sürdürdüğüm uzun sayılabilecek tepkim ve arkadaşıma olan uzun küslüğüm hem bana hem onlara zarar,ayriyetten eminim farkında olsalardı bu durumdan kendilerini suçlu hissedecek olan karıncalara da zarar olurdu…Ne biçim isim… Karınca… Şekilleri de ne öyle…Ön taraftaki daha yuvarlak olmak üzere iki yuvarlağın birbirine yapıştırılmış hali ve iki öne bir arkaya kısır döngüsünün,göremediğim adımları üzerinde yaşam sürmesi…Hele ki kırmızı ve kocaman olanları..(Yazarken mi içi kalkar insanın..)Çok daha yolunu bilen,kararlı ve adeta bir yere yetişmenin telaşı içerisindeki hızlı adımları,ben bilirim ki fırından yeni çıkmışcasına birşeylerin kokusunu almaktandır gene,ziyafete çağrı çoktan yapılmış,yol boyunca insandan gökdelenlerin uyguladığı çarpma gücüyle meydana gelen cenazeler ise karınca payına düşen pasta oranını milyonda bir de olsa artıracaktır,e bu oran hiç de fena değildir,çok zalim de değildirler elbet,içleri sızlar geride bıraktıkları her yoldaşları için,şöyle dönerler arkalarına bir ara,mübarek yaratıklar olduklarından sanmam ki okuyup üflemeden geçsinler,cennetlerine su götürmesinler;ama gene bilirim ki geveledikleri tek şey o saniye sonrası:Ne yapalım,ekmek kavgası….Aslında şunu da düşünürüm ki ve kimbilir düşündüğüme göre bilinçaltımda itici gelmelerinin belki de bir nedenidir ki;bolluğun en bol olduğu karıncalar imparatorluğunda böylesine aceleci bir telaşa bürünmek.Nerde görülmüş kırıntının olmadığı yer,ve yuvaları yer altı onlara en kolay varılabilecek mesken.Yani birbirlerinden biraz açılarak,üstlerine çıkmadan da iki insan adımı uzaklığında bir köşede benzer bir kırıntıya rastlamak mümkünken,miniminnacık bi noktanın üzerine çullanmak niye…He etrafta pastadan yapılmış şatolar da görmek mümkün tabi,kocaman bi açma örneğin,tamam anlarım,bedava teknoloji hariası ürünleri dağıtan firmaların karşısında girdiğimiz konumlara benzer halleri elbet,ama biz bedava görünce,onlar ise ömürlerinceee… Ama neden bu telaşşş!!!Aç kalmazsınız siz…Yokksa sizler bu imparatorluğun cahil kölelerimisiniz?Siz,minik ve siyah olanlar…Allah’ım.Bir feolal rejim mi mevcut orda,kırmızılarınıza ait kırıntı alanlarının sınırlarından taşamamanız mı üstüste bindiriyor sizi,aldıklarınız yanınıza ne kar kalıyor ne de karnınız mı doyuyor aslında???Hımm…Şimdi yazarken ilk defa düşündüğüm bu rejim olayı,hakikaten size şevkat duymamı sağladı… Cuma günü bekleyeceğim servis alanımda gözüm birkere daha üstünüzde,bu sefer en antifeodal güdümle… Kıyamam,yazık size:((