Ben ve yaz aşkım sahilde yürümekteyiz, tam
güneş denizin içine batmak üzere ve o manzarann
önünde fotoraf çekilmek istiyoruz. Güneş her an
batabilir ve manzara güme gitmek üzere. Çevrede de bizden
başka şahsiyet yok.. O anda birden nerdeyse takım elbiseyle karşıdan
gelen bir vatandaş görüyoruz. Hemen yanına koşuyorum
ve elimdeki fotoğraf makinesini ve kız
arkadaşımı göstererek” Abi pardon ya, şurda bi fotoğraf çekilebilir miyiz ?”
diyorum.. Adam bir makineye, bir bana, bir kıza ve bir de
sahilde batan güneşe bakıp ” Heralde çekilebilirsiniz,
burası kamuya açık bir yerdir, sorun olmaz”
diyor ve yürüyüp gidiyor..
Geçen bakkalın birine girdim adam
arkadaşıyla konuşuyordu arkadaşı işler nasıl diye
sordu: Bakkal: Artık iş yok fazla kapatıp burayı İNTER-KAHVE
yapacam dedi.
Bir arkadaşımın başından geçmiş. Taksim Yeşilköy dolmuşuna binmiş gidiyor.
Akşamdan uykusuz olduğu için uyuklamaya başlamış, başı
sol yanında oturan yaşlıca bir kadının omuzuna düşmüş.
Kadın omuzunu silkip arkadaşı uyandırmış :- Beyefendi dikkat
etseniz. Bizimki toparlanmış ama biraz sonra yine uyku. Kadın
omzunu silkip arkadaşı uyandırmış, bu sefer
kızmış: – Ne yapıyorsun hayvan!. Bizimki ağzından salyalar
aktığını farkedip,söyleyecek birşey bulamayınca salak salak
sırıtmış. Kadın devam etmiş: – Aaa şuna bak bir de gülüyor, hayvan dedikse
kuş kelebek demedik ya AYI !
Halk otobüsündeyim. Gayet halk
bir şekilde yolculuk yapıyorum. Hemen yanımda köyden yeni
gelmiş sevimli, gariban bir kadın bir de kocası var.
Ama koca aşmış bir zat, iki de bir geğiriyo öküz, veyahut
ötesi hallerde seyrediyo. Neyse inicekler bunlar.
Yanaştılar kapıya. Otomatik kapı birden açılınca zavallı
kadın ürktü. “Anaam” diye geri sıçradı. Kocasındaki
tavır ne olsa beğenirsiniz. Elleri cebinden çıkarmadan ,
göz ucuyla kadına öyle bir baktı “ne tırsıyon ulan
öküz,accık medeni ol”
İbrahim Tatlıses bir gün mağazanın
birinde oyuncak reyonunda kocaman bir “pembe panter”
görür ve reyon sorumlusuna “ya bunun kırmızısı yok mu?”
diye sorar..
Bir keresinde sanayiye işim düşmüştü. İşim halledilirken köşedeki bakkala gidip birşeyler atıştırayım dedim. 15-16 yaşlarnda sıska bir
çocuk vardı içerde. Bir tost aldım kenardaki tabureye oturdum. Dükkan
oldukça küçüktü, çocuğun iki de bir
yanımdan geçmesi gerekiyordu. Her geçişinde
tuhaf bir koku duyuyordum. Sonunda dayanamayıp sordum.
Aramızda özetle şöyle bir diyalog geçti: – Yeğenim bu koku ne böyle ya?
– Ne kokusu abi? – Sende tuhaf bir koku var ama nasıl bir şey
anlayamadım. — Haaa…dedi ve önlüğünün yakasını açtı. O anda
tam dumura uğradım. Otomobillerin dikiz aynasına asılan
kağıt kokulardan iki tanesi boynundaydı. -Abi dükkanda sucuğun falan
kokusu siniyor da ondan taktım!
Birgün marketin birinde meyve reyonunda
meyvelerden tadıyordum. İşte kiraz, şeftali vs vs…
Görevli de bana bakıyor ama ben hiç aldırmadan
yemeye devam ediyorum. Sonunda görevli yavaşça yanıma yaklaştı ve: “Abla
karpuz da keselim mi?” dedi…
Bizim bir arkadaş Ramazan’da (Boğaziçi camiine) teravih
namazına gitmiş. Ön saflarda da namaza durmuş.. Malum ön saflar daha sevaptır..
Neyse tam imam namaza duracakmış.. Ellerini kaldırmış
tam tekbir getirecekken arkaya dönmüş ve muhterem
cemaat lütfen “fill in the blanks” demiş.. ve bizim
arkadaş resmen bitmiş yani.. Gülmekten bi hal olmuş..
Neyse gülmesine biraz mani olmuş tam namaza durmuşken
tekrar hatırlayıp gülmeye başlamış ve abdestten olup
camiyi terketmiş bakışlar arasında..
“Kim 500 Milyar İster”i
seyrediyorum. Sanırım Marmara’da okuyan bir öğrenci. Kenan Işık
çocuğa sordu. Sporla aran nasıl? Çocuk baştan beri
sürdürdüğü ukalalıkla “Gayet iyi” dedi. 4 milyarlık
soru geldi: Teniste servisin üstüste 2 kez başarısızlıkla
sonuçlanmasına ne ad verilir? a. çift hata c. backhand b.
forehand d. net Gayet rahat bir biçimde “d.net” dedi.
Seyirciden öyle bir uğultu koptu ki ekranlardan dahi bu
gürültü duyuldu. Sonra cevabını değiştirdi ve “a.çift
hata” dedi. Bir sonraki soruya geçilirken Kenan Işık
çocuğa niye ilk cevabından vazgeçtiğini sordu. Aldığı
cevabın şokunu ben bile hala üzerimden atamadım. Kenan
abim ne olmuştur Allah bilir: -Az çok İngilizcem var zaten. Backhand
olamazdı zaten. Çünkü back arka demek. Kortun gerisinden vurursanız
backhand olur. Bu durumda forehand de kortun önünden vurma oluyor. Yani biraz da seçeneklerden gittim. Bir sonraki soru da Uluslararası Af Örgütü’nün kısaltması ile
ilgili. Kenan Işık çocuğun melül bakışlarına dayanamadı ve “Hadi yine
İngilizce’ni konuştursana” dedi.
Hisarüstü-Eminönü otobüsü. Orta
yaşlı bir adam bindi. Özel halk otobüsü değil. Adam,
şoföre dönerek: -Yalnız biletim yok, binebilir miyim? -Yolculara
sor. Adam bize döndü: -Binebilir miyim?
Bir firmaya bilgisayar kurmak için Adana’ya gitmiştik. Arkadaşımla sigara almak
için büfeye girdik. arkadasim: bi kısa camel verir misiniz
dedi.Gelen cevapla dumurun doruklarındaydık: -Ne yalvarıyon
lan adam gibi istesene!
Bandırma’da bir restoranın camı: “23 saat açığız”
Erenköy – Kadıköy otobüsü. Otobüs
Marmara Üniversitesi Durağı’nda dolmuş durumda. Arka
taraf ilerlemiyor. İnsanlardan arka tarafın
ilerlememesi üzerine tepkiler giderek artıyor ama arka
tarafta kıpırdayan yok. Bu arada şoför beyin herkesi güldürecek ve arka
tarafı ilerletecek açıklaması duyuldu: “Beyler lütfen ilerleyelim; otobüsün arkası da Kadıköy’e gidiyoooor…”
Bir gün kardeşim ben ve annem
Ankara’ya gidiyorduk. Kardeşim babamdan tuvalet için para
aldı.Tuvaletten çıktık ve kardeşim parayı adama
uzatıp ‘amcaa iki öğrenci’ dedi. Ben gülmekten
kırılırken adam ‘yiğenim öğrenci farketmiyo, aynı
para’demesi beni bir kez daha yıkıma uğrattı…
Eski işimde, Hindistan’ın koyu müslüman kesiminden bir firmayla çalışıyorduk. Bir
gün telefon etmem gerekti, adama “how are you?” dediğimde
aldığım cevap tüyler ürperticiydi: fine elhamdullillah! yetmezmiş gibi bir
isteğimi ilettikten sonra gelen
tepki ise: okey inşallah!
Binmek üzre olduğu otobüsün
hangi istikamette gideceğini bilmediği için, en bilen
kişi olduğunu zannettiği şoföre sordu. -Mecidiyeköy’den geçer mi?
-Sen nereye gitcen kardaş? -Evee!”
İzmir festivalinde Efes antik tiyatrosundaki konsere doğru otobüsle gidiyoruz. Önümdeki koltukta beş ya da altı yaşında bir çocuk yanında ise
entel bir baba. çocuk soruyor: -Baba sonuncu sayı kaç,sıfır mı? Entel
baba: -Hayır oğlum sonuncu sayı “iks üzeri en”? Çocuk
dumur, ben çocuktan daha da dumur..
Arkadaşlarımla gezi amacıyla geçen sene Zonguldak’a gitmiştim. Dağlık bir yolda giderken bir tabela gözüme ilişti: “Osman Et Lokantısı 100
metre geridedir. Daha sonra geri dönüp bunun sebebini sorduğumuzda
ilgili kişinin söylediği söz:”Napalım arkadaşım anca burada yer bulabildik.
Bu olay Trabzon
Farabi tıp fakültesinde aynen yaşanmış bir olaydır. Acil kapısının
önüne kornalar çalarak 2-3 araç geliyor. içinden
insanlar fırlayarak klasik “doktorlar nerde sedye
getirin”şeklinde bağırmalar oluyor. Öndeki arabadan
çıkan bir kişi arkadaki arabaya hastayı arabadan
çıkarmasını söylüyor. Ve arkadakinin yanıtı: “SİZİN ARABADA DEĞİL MİYDİ?”
Yani vatandaşlar hastayı Rizede bırakıp diğer arabada olduğunu
sanarak Rize’den yani 1 saatlik yoldan son sürat gelmişler…
Besiktaş’tan minibüse binip Yıldız’da inecektim malum yokuş. Şoförün önü bildiğimiz
dantel,havlu ve bilumum süs eşyalaryla dolu ve de
havlunun ortasına özenle yerletirilmiş cep telefonu.
Tahminen iki yüz metre ya gittik ya gitmedik cep telefonu
çaldı. Şoförümüz sol dirsek camda, el direksiyonda sağ
eli ile cep telefonunu aldı ve açtı: – ALOOOO.. BUYRUN CEP TELEFONU….
Master yapmak için Amerika’ya gitmeye karar
verdim. Ankara, Kavaklıdere’deki Amerikan Büyükelçiliğine çarşamba
günü saat 10’da gittim.Lakin
vize işlemleri “Pazartesi-Çarsamba 8.30-10.00”
gibi bir ilanla karşılaştım elçilik kapısında.
Mecburen iş bir hafta sonraya kaldı. Pazartesi gittiğimde, saat henüz 8.30
olmamıştı.Kapıdaki görevliye, durumumu anlattm. O da bana
neden perşembe günü gelmediğimi sordu. Ben de kapıdaki
ilanı gösterdim. O da bana “O ilan İranlilar için”
dedi. Bu laf üzerine uzun süre düşündüm. Şu an
Amerika’dayım, hala düşünüyorum.
“ER RYAN’I KURTARMAK” filminin,
muhabbetleri vahşet ve hüzne çevirdiği dönemlerdi. Ben de
dayanamadım gidiyim dedim şu filme. Gittim, abi
film acayip manyak başladı tüm salonu uçurdu zaten ilk
10 dk.’da. Neyse izleyenler bilirler bir karakter
vardı “upham” miydi neydi?. Adam tırsak bir tipti öyle
savaşma falan gibi becerileri yoktu. Heyecanın
tavana vurduğu dk.’lardı. Filmin ortaları felan bu
bizim “UPHAM” korkudan arkadaşına cephane taşıyamadı
ve o herif öldü. Herkes kendi çapında bu senaryoya üzülürken arkadan
bir ses beni ve tüm salonu dumurdan
geçirdi : “ULAN ALLAH BELANI VERSİN. SENİ BU
FİLME ALANIN AĞZINA SI..YIM.”
Geçenlerde Eminönü’nden
Aksaray’a giden treni kaçrmamak için altgeçide girdim. Bilirsiniz;
altgeçitte, sağlı sollu dükkanlar
ve seyyar satıcılar vardı. Bunlardan oyuncak
satan bir seyyar satıcıda gördüğüm bir oyuncak beni
dumurdan dumura soktu: ActionMan’leri biliyorsunuz… Amcalar onun
yerlisini üretmişler. “Macera Adam”. Yalnız beni daha
da şaşırtan, Macera Adam (yani ActionMan) tam
bir Türk: Sakallı, Maltepe paketi var cebinde, bir adet Kırıkkale
silahı var, bir adet Kuran-ı Kerim (küçük
yeşil kitap yani), bıçak, yeşil renk bandana ve tesbihi var!
Bir dumur da Ortaköy’den. Eşimle bir akşam üstü Ortaköy’e
inmiş, elimizde gözlemelerimiz, batan
güneşin deniz üzerinde yaptığı ışık oyunlarını
ve gözyüzünün kızıla çalan renklerini izliyorduk.
Fakat, hiç bitmek bilmeyen bir cep telefonu
melodisi (çok kıvrak bir şarkının türevi), bizim, ses kirliliğinin geldiği
tarafa bakmamıza ve bir kez daha
dumura uğramamıza neden oldu: Gençler, cep telefonunu ortaya
koymuşlar, cep telefonunu çaldırıyorlar ve cep telefonu
melodisi bitinceye kadar dans ediyorlardı. Melodi
bitince, o telefonu yeniden arayıp, bu işkenceye devam
ediyordu.Adana’dan bir arkadaşım, bu melodi ile halay
çekenleri de görmüş… Öyle rivayet ediyor!
2 sene önce
Sevgililer gününde dolmuşla Kadıköy’e gidiyordum. Ön koltukta
oturuyorum, çalan radyoda dj şöyle bi anons yaptı “bu güzel sevgililer
gününde şimdi yanınızdaki o güzel insana dönüp
elini tutun ve seni seviyorum deyin” Arkadakilere bi
göz attım, oturan çiftler birbirlerinin elini tutup
seni seviyorum dediler. Önüme dönerken şoföre gözüm
takıldı ve şoför bana aynen şunu dedi: “Sakın aklına
bile getirme”
Yine her zamanki gibi IETT otobüsüne binmiştim.
Kibar bir amca ineceği durağa yaklaşınca düğmeye bastı ve orta kapıya
yaklaştı. Ama sevgili şoför otobüsü durdurunca sadece arka kapıyı
açtı, orta kapıdan inecek amcayı farketmedi. Bunun üzerine
amca “Şoför bey, orta kapıyı rica edebilir miyim?”
dedi.Şoför ne dese beğenirsiniz “Al götür, senin olsun”
İstanbul’a yatılı olarak okumak için gelen Anadolulu
arkadaşlarım bi sabah erkenden Kalamış
sahiline güneşin doğuşunu seyretmeye gittiler.
Baya bir süre bekledikten sonra güneşin arkalarından yükselmekte
olduğunu gördüler…
Arkadaşın hediyelik eşya dükkan var.
Camda “annenize babanıza sevdiklerinize bir hediye
alın” yazıyor. Dükkanda otururken teyzemin biri girdi
ve şunu sordu “olum burdan hep başkalarına bişey alıyoruz, kendime
bişey alsam olmaz m?”
Bir gün trafiğin çok da kalabalık
olmadığı zamanda bindiğim taksi ile yolda giderken taksi
şoförü birden önündeki arabanın şoförüne bağırdı:”Ya
kardeşim ilerlesene trafiği kapatıyosun!” Neyse
önümüzdeki araba hareket etti ve yanından son gazla
geçerken arabayı kullananın bayan olduğunu gören taksi
şoförü aynen şu kelimeleri kullandı: “Haa, ŞOFÖRÜ YOK
MU arabanın, anlaşıldı neden duraklayarak gittiği…”
Bir arkadaşım Topkapı otobüs duraklarında otobüsün
kapılarının açılmasını bekliyordu.
Hemen arkasında bir kadın ve çocuğu vardı, otobüsün
hareket saati geldiği zaman kapılar açıldı, arkadaşım
kadınla çocuğa öncelik verdi onlar otobüse bindikleri
zaman çocuk bomboş otobüste hangi koltuğa bineceğini şaşırmıştı, bir o
koltuğa koşuyor bir o koltuğa,annesi çocuğa: “Bak oğlum özgürlük işte böyle
bir şey.”
Kısa anlatacam; üzerine düşünmeye vaktiniz
kalsın. Bi turist kiralık jipini parketmeye
çalışıyor,bir abimiz de yardım ediyo: Come with the ball,
come with the ball.!! Ne diyim?
Mevsimlerden yaz, berbat bi
sıcak. Ankara, Sıhhiye’de kuzenle otobüs bekliyoruz. Sıcağa
daha fazla dayanamayıp hemen ordaki büfeye gidiyoruz birşeyler içmek
için. Kuzen büfedeki tipe “Bize iki
Yedigün Light” diyor. Tipin verdiği cevap bizi koparıyor:
Yedigün Light kalmadı abi, Marlboro Light
veriyim mi?
Arkadaş evde bangır bangır müzik dinliyormuş. Annesi
de çıkarmış elektrik süpürgesini
bütün evi süpürüyomuş. Tabi gürültüden aletin
sesini duymuyo… Müziği kapatınca farketmişler ki
kadın çalışmayan süpürgeyle bütün evi dolaşıyomuş
yarım saattir.
Geçen yaz bi arkadaşımla Datça’da çarda
geziyoruz. Bi eczane gördük, camında da öküz
kadar puntolarla şu ifade: Alkolikler Müjde!!! Karaciğer yenileyen hap geldi!!!
Bu da benden ilave:
Behiç anlattı,minibüsle eve dönerken birden yanlarındaki araba ani bi hareket yapıyo,
şoförün ustalığı falan anca kurtarıyolar.Arabaya baktıklarındaysa dehşetengiz manzarayla karşılaşıyolar:Arabanın bayan sürücüsü,direksiyonu koyvermiş MAKYAJ yapıyo!!!!
Şoför diş fırçalıyanları da görmüşmüş!! Oha yani.
Yurtdışında yaşıyorum. Bigün icq’da
Türkiye’den bi kızla sohbet etmeye başladık.
Benim bilgisayar Türkçe karakterleri tanımadığı için,
Türkçe karakterler karman çorman çıkıyor, yazıdan bişey
anlaşılmıyor. Ben de kıza Türkçe karakterler kullanma dedim. o da ben İngilizce bilmiyorum ki dedi.
90’ların
başlarında Boğaziçi’nde okuyanlar bilirler, Uçaksavar’daki bir
“turistlik”lokantada
menü hem Türkçe hem de İngilizce idi. Bu menüden
dumura uğratıcı iki kalem ise:İçli köfte: sensitive meatballs
yani duygusal köfte ve Karışık salata: confused salad yani kafası
karışmış salata…
yorumlar
Yahu bunların hepsi ayrı ayrı bloglar halinde burada yada şurada var. Bence gereksiz bir blog olmuş.
bunların çoğu internet sitelerinde defalarca yayınlanan geyikler, şehir efsaneleri vs. bunların, hele böyle toplu şekilde bir de burada yayınlanmasını aslında doğru bulmuyorum..
önceden bunları çok okuduk, çok güldük. sanırım biraz geç ulaştı sana:)
birinci tekil şahıs ağzından ya bi de, o acayip kıl oluyo. Hani ne adammış be neler görmüş geçirmiş valla gibi. Alt alta iki bloğun birinde bakkal çırağı abi diye hitap ederken diğerinde market görevlisi karpuz da keselim mi abla diyince o hissiyat artık iyice laçklaşma haline girip bu benliğin ırklar ve cinsiyetler üzeri bir süper-olay-yaşayıcısı olduğu düşüncesini uyandırıyo.
..sanki Embesilde gördüm gibi hatırlıyorum ama.. Bildirgeç‘te olabilir…
bunu ben yaşadım diye yazmadım sadece benim elime geçmişti copy/paste olayı
ya boyle $eyler yazilmasin. gunluk hikayeler, kendi emegimiz falan. neymi$. burasi mail list degil ki…