18. yüzyılın önemli düşünürü J.J. Rousseau‘nun babası İsaac Rousseau’nun, 1705-1711 arası İstanbul’da yaşadığı bilinir. Adam, saat tamirciliği yapan serseri ruhlu biridir. J.J. Rousseau, Cenevre’de doğar. Bir kavgaya karışan babası, cezadan kurtulmak için şehirden kaçar ve bir daha da oğlunu aramaz.Rousseau, amcası tarafından bir papazın yanına yerleştirilir. Papaz tarafından kırbaçla dövülen Rousseau tekrar amcasının yanına döner. En sık yaptığı şey kırlarda aylak aylak gezmektir. Bu sefer bir zabıt katibinin yanına yerleştirilir, o da olmaz bir oymacının yanına verilir. Zabıt katibi onu eşeklikle, oymacı hırsızlıkla suçlar, döverler.Rousseau bu defa bir rahip tarafından, Madam Worens adlı bir kadının yanına yerleştirilir. Kadın ahlaki açıdan kuşkulu biridir. Ona iyi davranır, “küçük” diye hitap eder, o da kadına “anne” der. Bir süre sonra kadının ona metreslik yaptığı anlaşılır. Kadın ona kadastro dairesinde bir iş bulmuşsa da Rousseau işi terk eder. Yayan yapıldak gezmelere ve serseriliklere başlar. Zamanla müzikşinas olur. Bu, besteci kimliğinin temelini oluşturacaktır. Bu arada üç yılını geçirdiği madam ile arası açılır. Bir yandan da felsefe, tarih, şiir ve teolojiye ait eserler okumaktadır. Nihayet 1735’ten sonra ciddi insanlarla ve bilgelerle ilgilenmeye başlar.Hatta bir fizik deneyi sonucu ölümden döner; merdivenden düşerek bir süre görmez olur.
Rousseau, Charmette’de zengin bir adamın çocuklarına eğitmenlik yapar. Bu arada adamın şaraplarını çalmakta sakınca görmez. İlk denemelerini de burada yazar. Madamla ilgisini tamamen keserek 1741’de Paris’e gider. Cebinde çok az parası, yeni sistemde bir notası, Narciss adlı bir de komedisi vardır. Venedik büyükelçisi Montaigu ile İtalya’ya gider. Notadan büyük servet ummaktadır. Fakat bu elçiyle de geçinemez, kavga eder ve tekrar Paris’e döner. Bir süre daha kaldırımlarda işsiz güçsüz dolaşır.1749’da Dijon Akademisi “Bilim ve sanatların ilerlemesi örfleri bozar mı, yoksa saf bir hale mi getirir?” konulu bir yarışma açar. Rousseau bu soruya verdiği olumsuz karşılıkla büyük bir ün kazanır. Bilim ve sanatları bir lüks, ahlak ve töreleri bozan faaliyet olarak niteleyen Rousseau’ya karşı çıkışlar olur. Bunlara yanıt vermeye hazırlanırken aynı akademi, “Eşitsizliğin kökenleri” konulu bir yarışma daha açar. Buna; “İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı ve Temelleri Üzerine Konuşma” başlıklı bir eserle katılır, bu yarışmayı da kazanır.
Rousseau bir süre bir mareşalin evinde inzivaya çekilir. Burada ünlü eseri Emile’i yazar. Fakat “”Emile”” Sorbon Üniversitesi tarafından sansürden geçirilir. Parlamento eseri yaktırır, Rousseau’nun da hapsine karar verir. Eser Hollanda ve Cenevre’de de mahkum edilir. Oysa birkaç yıl sonra da Cenevre’de Rousseau’nun hemşeriliği törenle kutlanacaktır.Bir gün kışkırtmalar sonucu düşünürün evi taşlanır, Rousseau bu olayı hayalinde büyüterek kendisinin de taşlanacağı şüphesine kapılır. Bir zaman sonra İngiltere’ye gider. Orada on üç ay bahçede çalışarak, anılarını yazarak, musikiyle uğraşarak sakin bir yaşam sürer. Artık adı tüm dünyaya yayılmıştır. Bir süre sonra kendisinde bir çeşit delilik hastalığı (perseküsyon) baş gösterir. Tüm dostlarından kuşkulanmaya başlar. Kendini aşağılamak için çalıştıkları, suikastler düzenleyecekleri kuşkusu yaşar, İngiltere’den kaçar. Deliliklerini Diyaloglar adı altında betimler.1777’de Markiz Girardin’in davetini kabul eder ve onun evinde ölür. Kendisi bir aydınlanma dönemi filozofudur, ancak aydınlanma düşüncesi içinde aykırı bir sesi temsil eder. Onu romantizmin erken dönem habercisi olarak yorumlayanlar vardır. Filozof derler ama düşüncesinin dizgeselliği tartışmalıdır. Kimileri filozofluğunu tartışılır bulur.İnsan yaşamına bakışı:
“İnsanın, biyolojik, toplumsal, siyasal ve ahlaksal varlık olduğu bir gerçektir. Yine insan; düşünen, bilen, eylemde bulunan, karşılaştığı varlık ve nesnelere değer atfeden, onlara karşı çeşitli tavırlar takınan, isteyen, arzulayan, seçen, özgür olan, toplum ve devlet kuran, öğrenen ve öğreten, sanat ve bilim yapabilendir.”
“Egemen varlığın kendinden üstün bir varlık kabul etmesi saçma ve çelişik bir şeydir. Kendi kendini, bile bile bir efendiye kul etmek, özgür olmanın ta kendisidir. (…)Devlette yalnız bir tek sözleşme vardır, o da ortaklık sözleşmesidir. Sadece bu, başka bir türlü sözleşmeyi olanaksız kılar. Bunun dışında ne türlü sözleşme yaparsanız bunu bozar.” “Egemenliğin yegane temsilcisi olarak halktır. Halkın onamadığı hiçbir işlem ya da girişim, yani halka rağmen yapılan hiçbir girişim, yasal değildir ve egemenlik ilkesi ile bağdaşmaz.”
Temel eserleri:Siyaset, toplumsal özgürlük, haklar, eğitim, din üstüne yazılarında geliştirdiği düşüncelerle tanınır. “Toplum sözleşmesi kuramcısı” ,“Toplum yorumcusu” ,“Bir ahlakçı” olarak bilinir.Discours sur les Sciences et les Arts (Bilimler ve Sanatlar Üzerine Konuşma)Discours sur l’Origin et les Pondements de l;Ingalite (İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Temeli ve Kökenleri)Emile au de l’Education (Emile ya da Eğitime Dair) Du Contrat Social (Toplum Sözleşmesi) Confessiones (İtiraflar)İlgilenenlere
yorumlar
o değil de geçmişte bir vesikalık çektirmek için şimdikinden daha çok emek ve zaman harcanıyormuş yaa ben ona hayret ediyorum…
tam bu noktada karl marx’ın bir sözü geldi aklıma… (hayır aslında alttaki teori.org sitesinden kopya çektim)filozoflar dünyayı yanlızca değişik biçimlerde yorumladılar, oysaki asıl sorun onu değiştirmektir.işte o şarabı imal eden dünyayı değiştiriyordu… en azından içince dünyayı daha güzelleştiren bir şurup imal ediyordu!
teacher.Teşekkür ederim.Hoş bir sabaha eşlik ettiği için yazınız.
manyak düşünür..
Rousseau
sahiden ya, hayata bak..
Hem zeki, hem serseri, çok çekici..
Serserilerin genelde zeki olduklarını düşünmeye başladım.Çekici de oluyorlarmış. 🙂
Zeki olduklarından mıdır acaba serserilikleri? Ne kadar ilginç yaşam tarzları var:)
Biri bana serseri diyor, zekimiyim acaba? :))
dusuncelerin karsitlarini savunan zeki birinin serseri olmasinda ne olsun sorusu aklimiza geliyor. serseri degil de, rousseau desek daha iyi olur. ayni sekilde bu ben insan degilim, ahmetim, mehmetim, seydayim.
Emile’de kadına sadece süt verme yükü atfetmiştir, sonrasını babaya bırakmıştır. Yani kadının “doğal olarak” doğurmak ve süt vermek, ilk birkaç yıl bakmaktan başka hiçbir görevi olmadığını, erkeğin ise “doğal olarak” çocuğu entelektüel olarak eğitme görevi olduğunu ileri sürmüştür. İşte bu yüzden pek sevmem Rousseau’yu. Gerçi o dönem çocuklarına süt bile vermeden bakımevlerine yollayan kadınların gözünü açmıştır o ayrı. Ama yine de kadına aşağı bir konumu layık görmüştür.Rousseau’nun doğal insanını da nereye çeksen oraya gider. İnsanın doğasında “iyi” olduğunu savunmuştur (Marx’a benzer, Machiavelli’ye karşıt olarak), ama onun düşüncelerinden de büyük oranda beslenen fransız devrimi çok kanlı olmuştur falan. neyse pek sevmem bu zat’ı kısacası 😀 Ama ilkokuldan beri kitaplarımızı süsleyen yukarıdaki resmini çok sevimli bulmuşumdur hep.
sonuçta o dönem için kadınların gözündeki bir perdeyi kaldırmış. bence biz şu an ki koşullar altında değerlendirdiğimiz için, kadınları yine de aşağı konumda görmüştür diyebiliyoruz. falan filan.
Bilgi için teşekkürlerboy uzatmaboy uzatma egzersizleriboy uzatma yöntemleriboy uzatma ilaçları
Bilgi için teşekkürlerreishireishi mantarıkırmızı reishikanser tedavisi reishireishi mantarı faydaları
güzel konuya değinmişsiniz teşekkürler.Şapkat-shirtpromosyon t-shirtpromosyon ürünleripromosyon
teşekkürler güzel konu.kadınkadın güncelkadınlar hakkında güncel bilgiler
teşekkürlerhediyesevgiliye hediyeilginç hediyelerdoğum günü hediyelerihediye kutusu