Bir gün gelir ve personeliniz ne kadar canınız ciğerinizde olsa, işe alınırken verdiği tüm sözleri yerine getirmişte olsa ve her şeye rağmen şirketin çıkarlarını korumuşta olsa, işten çıkarılma zamanı gelmişse ve sebebi kriz ya da değil bunun zamanı gelmiş ise, yapacak bir şey yok demektir.Her ne kadar çalışma hayatında duygusallığa yer olmadığı düşünülse de, işten çıkaranların da çıkarılanlar kadar zorlandığını düşünüyorum. Sebep olarak bir şey gösterilsin ya da gösterilmesin, suçlanacak birileri hep vardır. Kimi zaman kriz olur, kimi zaman eleman fazlası olur, ama mutlaka bir sebep gösterilir.Yine öyle dönemlerden biriyiz, bu sefer sebep belli; Kriz.Eğer üretim yapan bir firmanın sahibiyseniz, bir zamanlar kapasiteniz yüksekse ona göre de elemanınız vardır demektir. İlk dalga işçilerden yapılır. Bölüm şefleri, elemanlarını elemek zorundadırlar ve öyle bir konuma getirilir ki, elemanın dürüstlüğü çalışkanlığı, yaptığı işler her şey bir anda silinebilir. Elde tek bir değer kalır: kalan işçiler tüm bantlarda daha önceden çalışmış mı, her işi yaparım kapasitesine sahip mi? Çünkü kalan işçi gerektiği zaman stok girişi yapacaktır, iş emirlerini yayınlayacaktır, kimi zaman lcd bandında board dizerken, kimi zamanda son montajda çalışacaktır. Var mıdır böyle bir yetenek? Olmadığını düşünenler yanılır. Kriz, işten çıkarılmak öyle bir şeydir ki, bir anda herkes kaplan kesilir, her şeyi yapabilecek güce sahiptir. Ufak tefek kızlar tüm gün üretimde ayakta çalıştıkları yetmezmiş gibi, ufak tefek takılardan başlayıp, büyük gösterişli kolyeler yapmaya başlarlar, daha sonra bunu el yapımı ürünler takip eder. Neyse konumuz işçilerin yaptıkları değil, o başka bir yazının konusu…Gelgelelim elemanlar -yani artık çalıştırılmaması gereken elemanlar-seçilir, bazı bölüm şefleri burada adaletin terazisini dengelemeye çalışırken, bazıları bu konuda çok rahattır, en çok kimin onun yerine geçeceğinden korkuyorsa onu seçer, o gitsin der. Yeter ki kendi yeri sağlam olsun, tabi bir gün gelip, krizin onu da sarsacağını düşünemez… Ve heyecanlı elemeler sonuçlanır. Kalan da, giden de, patron da üzülür. Sonuçta ortada verilen bir emek vardır. Ne olursa olsun kalanlar devam etmelidir yoluna. Ağlayan, sızlayanlar olur, yapacak bir şey yoktur, eğer seni çıkartmazsam tüm herkesi kaybederim dersin. Ama giden için bu avutucu olmaz. Giden gider, kalan kalır, herkes kendi derdinin peşine düşer sonuçta. Birkaç gün sonra her şey eskisi gibi devam eder. Daha doğrusu herşey yolundaymış gibi gözükür. Gidenler tabi ki unutulur.Akşam eve gidersin, çocukların boynuna sarılır, o akşam eve gidenleri ve bir daha gelmeyekleri düşünürsün. Canın sıkılır.
yorumlar
işe yaramayanı işten çıkarmak sanattır. ama işe yaramayanlar da hep “işbilir” olurlar. Sonuçta işten çıkan hep haksızlığa uğrar. Bu paradoks böylece devam eder..
gerçekten sanat, hele ki çalışan nüfusun yoğun olduğu üretim yapan firmalarda bunun ayrımına varabilmek gerçekten zor.
kötü bir duygu..
Saçma bi düzen yaa …
hemde çok kötü, işine güvenip kredi çekenler, yeni evlenenler, evlenecek olanlar, zaten borçlu olanlar. kesinlikle saçma. aslında çok umutluydum marttan sonra düzelişe geçer diyordum şimdi o kadar umutlu değilim malesef…
🙁
en kötü tarafıda işten çıkarılamların normal şartlar altında olmaması, çıkarılanlar iş bulur mu bulunmaz mı? ki çoğunun iş bulamayacağı varsayılıyor…
Şirketin gidişatından işlerin kötü olduğu anlaşılabilir..Boş durmamalı, kendine iş bakmalı..Neyin garantisi var ki..
iş baksan ne fayda ki, kimse yeni eleman almaya cesaret edemiyor , eleman ihtiyacın dahi olsa, yeni eleman demek ek maliyet demek.