çekilemeyen filmlerin tozlanan senaryoları Bir sevdadır beyaz perde… Kimisi perdenin kendisine aşıktır. Doyamaz onun üzerinde akıp giden hayatları , olayları izlemeye kendisini kısa bir an için o hayatların içinde hissetmeye… Kimisi için ise bir deşarz olma sevdasıdır O beyaz perde. Onlşar kamera arkasına kadar uzanırlar dilleriyle… Oyuncusundan başlar kameramanı ,setçisi ile devam eder. Senaristi , yönetmeni ve yapımcısıyla son noktayı koyar. Oyunculuk sevdasında olanlar en geniş ikinci kitledir. Onlar beyaz perde de kendisini izleme hastalığına tutulmuş ya da beyaz perdenin getireceği eşsiz nimetler için bir çok şeylerini feda etmişlerdir. İşçisiz hiç bir sektör olmaz elbette.. Figuranı ,setçisi ,ışıkcısı ,kameramanı ekmek derdinde olan sevdalılarıdır bu sektörün. Ne çok uzma şansları vardır ne de kısalma . Orta karar bir ayarda sevdalıdırlar onlar beyaz perdeye. İstisnalar kaideyi bozmaz tabi. Nice sivrilip bende varım diyenlerde olmuştur bu kesimden. Ve beyin takımı vardır beyaz perdenin. Yönetmen mutfağın baş aşçısıdır. yemek tarifi önünde malzemeler emrinde en iyi lezzette , en güzel kokuda ve muhteşem bir görünümde yemek koymak zorundadır sofraya . yoksa herkes aç kalır. E lokantanın sahibi olmadan olur mu ? Yapımcısı var elbette bu lokantaya patron. Her şeyi bir araya getirmek ve bir arada tutmak zorundadır. Tabi ki tarif olmadan her şey poşuna … O zaman ne lazım… Senarist.. Henüz orta da hiç bir şey yoktur. Ya bir hikaye bulmak ya da baştan yazmak zorundadır. Yazdıklarını insanlar okumamalı okurken görmeliler. Yönetmen yönetmen gibi görebilmeli , oyuncu ne halt edeceğini bilmeli , setçi kendine düşeni anlamalı yapımcı malzeme listesini ve maliyetini çözebilmelidir. Tüm bunları eş güdümlü yürütürken seyiri hikayeden kopmamalıdır. Esas hikaye ye vakit yetmedi… 🙂