13 yıl önce creative writing dersinde yazdığım bir öyküyü buldum, hoşuma gitti, türkçesini de yazayım bakalım aynı etkiyi bırakacak mı diyerek yazıyorum şimdi:altıda uyandı. on yıldır hep altıda kalkardı. geç kalmadığından emin olmak için saate baktı. aslında hiç geç kaldığı olmamıştı.yüzünde yeni bir kırışık aramadı, aksine dinginlik, huzur buldu. O yüzden aynadaki aksine gülümsedi.kahvaltıyı hazırladı: çocuklar için süt, yumurta, reçel; koca için kahve ve gazete.Önce kocayı uyandırdı. Koca kravatını bulamadı.Çocuklar kalkmak istemediler. onlara çikolata alacağına söz verdi.yıkanıp giyinirlerken çocuklara yardım etmek gerekiyordu; kahvaltılarını bitirmeleri için de başlarında durmak.koca hazırdı. masaya biraz para koydu. çocuklar da hazırdı. öpüp onu çıktılar dışarı.yıkanmayı bekleyen bulaşıklarla, pişirilmeyi bekleyen yemeklerle, ütülenmeyi bekleyen giysilerle yalnız kaldı. o, kendisi bekleyecekti.bulaşıklardan başladı.dışarıda yağmur yağıyordu. bulutlar güneşe geçit vermiyordu. yine de o gün ev kasvetli gelmedi ona.koca için enginar pişirdi. çocuklar için köfte ve patates kızarttı. odaları topladı. pantolonları, gömlekleri ütüledi. çiçeklere de su verdi.söz verdiği çikolataları aldı, reçelli ekmekler hazırladı. çocuklar eve geldiklerinde atıştıracak birşeyler bulmaktan hoşlanıyordu.üzerindekileri değiştirip makyaj yaptı. koca onu güzel ve bakımlı görmekten hoşlanıyordu.sonra balkona çıktı. bulutlar dağılmıştı ve gökkuşağı açmıştı. Bu kez kendisi güneşe geçit vermedi.çocuklar ağladılar.”anlamıyorum” dedi koca, “mükemmel bir evliliğimiz vardı.””anlıyorum” diye düşündü komşu kadın, “ama yoktu buna hiç hakkı.”