“Hat hala açıksa internette ava çıkılır?”Ne avı olduğu zevke, renge, cinse, hayat amacına bağlı olarak değişkenlik gösterir.Sabah şiş gözlerle kalktım yine; altı aydır olduğu gibi. Daha kaç altı ayımın böyle geçeceğini düşünerek rutin endişelerimi yaşadım. Görünmez “yaşanacaklar listesi”nin hangi maddesindeydim kimbilir…Ne listesi mi? Alış veriş listesi gibi bir şey; hani anneniz elinize tutuşturur ya. Tek farkı bu listenin görünmez oluşu ve görünmez amcalar tarafından “bak hayattan alacakların bunlar” diye not düşülmüş olması. Yok canım henüz sıyırmadım.“Oku da meslek sahibi ol, elin ekmek tutsun, yarın öbür gün kocadan silleyi yersen kendi ayakların üstünde durursun” şeklinde gazı alan her genç kız gibi, bir hevesle okudum ben de. O zamanlar meğer geçiş dönemiymiş, şimdi anlıyorum.Okumanın, hem de her kademesinin çok değerli olduğu bir dönemden “ağzınla kuş tutsan yaranılmaz” dönemine geçiş. Annemler anlatırdı, ilkokuldan sonra hemşire okuluna gidilebilirmiş, ortaokul bitiren öğretmen oluyormuş. Ne muhteşem yıllar yaşanmış meğer bu memlekette! Ama sıra bana geldi ya, çağ değişti. Üniversiteyi bitir…Yetmez! Bir yabancı dil en az…Oldu, o da tamam! Bilgisayar…Haydi kursa dokuz ay…Hepsini yaptım hazırım! Tüm bunları marifet mi sanıyorsun sen, geç bakalım şu sınavı: KAPPESSESE! Hoyda breh! Ben tellerden birini kopardım mı acep?Şimdiki gençlerin işi daha da zor. Bir üniversite de yetmiyor, ikincisi tercih! Masterı yetmiyor, doktorası tercih! Bir yabancı dil yetmiyor, iki, üç tercih! Ya bilgisayar programları, saatten saate yenileniyor, öğrenme hızı buna yetmiyor. Peki takım çalışmasına uygun musun arkadaş! Ne demekse o…Otuz yaşına kadar oku, didin farketmez, her işyerinin kendi takımı var, demek ki nasıl olacağız: Her işyerinin kendi takımına uyacak kadar hızla kişilik değiştireceğiz. “Ama bunu öğrenmedik ki okulda” diyemezsin. Kursuna gitseydin kardeşim!Açılın engin denizler, ulu dağlar! Bana bir kuytu köşe verin yamacınızda…İki ot, iki papatya, küçücük derenin kenarında kıvrılsam, ağacının dalındaki taze yemişlerle doysa karnım, gökyüzünü seyretsem yaprakların arasından…Nefes alsam…Son zamanlarda bir kitabın ismi beynimde yankılanıp duruyor: Cihan Demirci’nin “Deli Gömleği Ütü İstemez”. Bundan bir tane de ben yazacağım galiba. Bak hele bir de best seller olur mu kitap…Neyleyim ben şanı şöhreti, huniyi taktıktan kelli!Evet internette iş avına başladım bugün de, tam altı aydır her gün yaptığım gibi, binlercemizin yaptığı gibi. Şimdilik sadece işlere bakıyorum ama niyeti bozmak üzereyim. Bir ilanda tam onbeş satır boyunca aranan nitelikleri yazdıktan sonra onaltıncı satıra şunu koymuşlar: 32 yaşından gün almamış…Ay biz yok muyuz biz, ne kadar anlayışımız kıt! 32 den ilk günü aldığın anda reset atılıyor beynine, mongola dönüyorsun, tüm bildiklerini unutuyorsun, sıfır bellek, depo boş! Daha nasıl anlatsın patroncuklar bunu! Aa ayıp ama bize…Bu konu burda bitmez…