Geçmişe dönüp baktığımda ne çok acı, pişmanlık ve hata var insanın yaşamında. İşte bunlardan kurtulmanın tek çaresi unutmak. Hiç yaşanmamış farzedip sil baştan başlayabilmek, yeni bembeyaz bir sayfa açabilmek…İnsan kendini aldatmasa, acısını içinde sonuna kadar yaşasa; ölüm ve acının kol gezdiği bu dünyaya başka türlü nasıl dayanabilir? Severken, ayrılığı düşünmediğimiz gibi, yaşarken ölümü de düşünmüyoruz. Oysa azar azar çürüyor vücutlarımız, yaş alıyoruz hayattan. Aynaya baktığımız da hep aynı kişiyi görmek istiyoruz. İnandığımız insanlar, hayatın bir yerinde bizi hayal kırıklığına uğratabiliyor. Oysa kalbimizi yanlış insanlara açtığımızın itirafını yapabilme cesareti yok birçoğumuzda.Hepimiz de onaylanma ihtiyacı var. Çünkü kendimize güvenmiyoruz yeteri kadar. Birinin varlığı sayesinde varoluşumuzun anlamına inanıyoruz. Başarılı olmak istiyoruz, övülmeye değer bir hayatımızın olmasını. Oysa gerçek özgürlüğü keşfedebilsek, kanat takıp uçabilsek, gökyüzü denen alemi seyredebilsek, ömür dediğimiz bu rüyayı bir bütün olarak görüp, her canlının yalnız aşk üzerine yaratıldığını hissedeceğiz. Sessizliğin huzurunu farkettiğimiz de orada kelimeler anlamsızlaşacak, sadece teslimiyetin iç huzurunu yaşıycaz. Hayatın anlamını, aşkın güzelliğiyle açıklayabildiğimiz de o zaman gerçek insanlar olduğumuzu kabul edicez belki de.