Bu yazı, Scottish Left Viewve Global Researchsitelerinde ortak olarak yayınlanan Why We Fight: The Nature of Modern Imperilasm adlı makalenin, her iki siteden de izin alınarak yapılan çevirisidir. Yazar Alan McKinnon, İskoç Nükleer Silahsızlanma Kampanyası’nınbaşkanıdır.Önemli Not: Bu makaleyi çevirmek için zaman ayırmam ve burada paylaşmam, makalenin genel içeriğini beğendiğimin bir göstergesi olsa da, içinde yazan her şeyi yüzde yüz onayladığım anlamına gelmez. Burada okuyacağınız makaledeki fikirler yazara ait olup, öncelikli olarak kendisini bağlar.
NEDEN SAVAŞIYORUZ – 3

Kısacası, savaş dünyasını anlamak için modern emperyalizmin yapısını, ve ulus devletlerin kendi en büyük şirketlerinin kârını maksimize etmesine yardım etmek için nasıl uluslararası çalıştığını anlamamız gerekir. Bu politikalar dolaylı ya da dolaysız olarak dünya üzerindeki çatışma ve savaşlara sebep olmaktadır. Dahası, bu sorun, devlet bütçesinden cömertçe destek alan silah şirketlerinin bütün dünyaya ölümcül silahlar satarak savaşların devam etmesine olanak sağlamasıyla iyice karmaşıklaşmaktadır. 2007 yılında, dünyanın önde gelen ilk 100 savunma sistemi üreticileri, son 10 yıldaki satışlarını %10 artırarak 347 milyar dolarlık silah satmıştır. Şu anda, pek çok ülkede yasadışı işlem yürüttüğü için inceleme altında olan İngiltere’nin “şampiyonu” BAE Systems, Suudi Arabistan ve İsrail gibi insan hakları konusunda sabıkalı ülkelere her türlü silahı satmıştır.Gördüğümüz üzere, İngilrere’nin savunma politikası ABD’ye destek olmak için denizaşırı savaşacak şekilde düzenlenmiştir. 4 nükleer denizaltımız ve bunlarda yüklü bulunan 160 savaş başlığı, Amerika’nın stratejik ”caydırıcılığının” uzantısı olup, bağımsız olarak kullanılamaz. Ama bir seçenek daha var. Gerekli teknolojiye ve servete sahip olanlar da dahil olmak üzere, dünya ülkelerinin büyük çoğunluğu nükleer silaha sahip olmadığı gibi, bunu aramamaktadır da. Bu ülkeler, sınırlarından binlerce kilometre uzakta savaşmalarına yarayacak pahalı platformlara yatırım yapmamaktadır.Endişemiz gerçekten de ülkemizin topraklarını ve kıta sahanlığını savunmaksa, güvenliğimizden bir nebze bile ödün vermeden savunma masraflarımızı büyük oranda azaltabiliriz. Hatta, Afganistan ve Almanya’daki askerlerimizi çekmemiz, terörizm tehdidini ve Avrupa’daki gerginlikleri büyük oranda azaltacaktır. Ayrıca bolca para biriktirmemizi sağlayacaktır. Keza, yeni iki uçak gemimizi, bunlardan havalanmak üzere tasarlanmış F-35 uçaklarını, Tip 45 destroyerleri, ve saldırı denizaltılarını iptal etmek de aynı şekilde. Trident denizaltı gücümüz gereksiz, tehlikeli ve pahalı olup, üzerinin çizilmesi gerekir. Gerçek bir savunma için bunların hiçbirine gerek yok. Paramızı bunların yerine sahil güvenlik gemilerine, erken uyarı sistemlerine ve nispeten daha ucuz anti-tank, anti-gemi ve anti-uçak füze fırlatma sistemlerine yatırabiliriz. Bu mobil ve etkili sistemlerin bütün ülkeye dağıtılması, herhangi bir potansiyel saldırganın çok ağır kayıplar vereceğini garanti eder. Tasarruf edeceğimiz paranın küçük bir kısmı rüzgar enerjisine, deniz enerjisine ve evlerin izole edilmesine ayrılarak iklim değişikliyle mücadele edilebilinir. Donanmamızı, hava kuvvetlerimizi, ve ordumuzu hatırı sayılır ölçüde küçültsek bile yine de Birleşmiş Milletler öncülüğünde gerçek insani müdahalelerde bulunmamıza yetecek kadar kuvvetimiz kalacaktır.Günümüzün çok kutuplu ve “asimetrik” dünyasında tehdit sadece terörizmden ve istikrarsız ülkelerden gelmektedir (ki hiçbiri de İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri’ne uzaktan bile askeri tehdit oluşturamaz). Gerçek güvenlik, Birleşmiş Milletler’i güçlendirerek ve demokratikleştirerek, dünyanın her bölgesinde, o bölgede bulunan bütün ülkeleri içeren kolektif güvenlik düzenlemeleri yapılarak elde edilir. NATO gibi saldırgan ve dışlayıcı askeri ittifaklar kaldırılmalıdır. Uluslararası anlaşmazlıkları çözmek için diplomasi ve uzlaşı kullanılmalıdır. Obama ve BM Güvenlik Konseyi’nin teklif ettiği şekilde nükleer silahlara küresel yasak getirmek mükemmel bir başkanlık olabilir.makalenin sonu