Bu yazı,Scottish Left View ve Global Research sitelerinde ortak olarak yayınlanan Why We Fight: The Nature of Modern Imperilasm adlı makalenin, her iki siteden de izin alınarak yapılan çevirisidir. Yazar Alan McKinnon, İskoç Nükleer Silahsızlanma Kampanyasının başkanıdır.Önemli Not: Bu makaleyi çevirmek için zaman ayırmam ve burada paylaşmam, makalenin genel içeriğini beğendiğimin bir göstergesi olsa da, içinde yazan her şeyi yüzde yüz onayladığım anlamına gelmez. Burada okuyacağınız makaledeki fikirler yazara ait olup, öncelikli olarak kendisini bağlar.
NEDEN SAVAŞIYORUZ

Savaş dünyası günümüzde bir tek süper gücün hakimiyetindedir. Askeri anlamda, Amerika Birleşik Devletleri, tıpkı dev Colossus heykeli gibi bacaklarını açmış, dünyanın üzerinde durmaktadır. ABD, dünya nüfusunun sadece yüzde beşini oluşturan bir ülke olarak, küresel silahlanma harcamalarının neredeyse yüzde ellisini gerçekleştirmektedir. 11 uçak gemisi filosu bütün okyanuslarda devriye gezmekte, 909 askeri üssü bütün kıtalara stratejik olarak dağılmış bulunmaktadır. Hiçbir ülkenin mütekabil olarak ABD topraklarında üssü yoktur – bu düşünülemez ve anayasaya aykırıdır. Soğuk Savaş’ın sona ermesinden bu yana 20 yıl geçti; Amerika Birleşik Devletleri ve müttefikleri günümüzde herhangi bir kayda değer askeri tehditle karşı karşıya değildir. Neden dünya barışı umduğumuz gibi dünyaya yayılmamıştır? Neden dünyanın en güçlü ülkesi askeri harcamalarını artırarak, günümüzde 1,2 trilyon dolara kadar çıkarmıştır? Ne tür bir tehlikeye karşı durulmaktadır?İngiltere’nin askeri gücü, sadece ölçek olarak farklıdır. Savunma zihniyetimiz nesiller boyunca, gücün dünyanın diğer bölgelerine yansıtılması şeklinde olmuştur. Günümüzde, silahlı kuvvetlerimiz (ABD ve Çin’in ardından) dünyanın üçüncü büyük askeri harcamasını yapmaktadır; ve ABD’den sonra dünyanın ikinci en büyük güç yansıtma yeteneğine sahiptir. Kraliyet Donanması dünyanın ikinci en büyük donanmasıdır; ve hava kuvvetlerimiz dünyanın en gelişmiş uçaklarından yüzlercesini tedarik etme uğraşındadır. Bir de, bütün dünyada güç uygulamak için kullanılan nihai silah, İngiltere’nin stratejik nükleer caydırıcı gücü Trident var. Bunların hiçbiri de ulusumuza yönelik herhangi bir tehdide karşı koysun diye tasarlanmadı. Büyük müttefikimiz Amerika Birleşik Devletleri’nin politikasını desteklemek adına, silahlı kuvvetlerimizin “seferi” rolünü oynayabilmesi için tasarlandı.Bu aşırı askeri gücü “savunmayla” açıklayamayız, tabii savunmanın anlamını ”çıkarların dünya çapınsa savunması” olarak genişletmezsek. Bu tanımlamayla, mevcut askeri yapılanmayı daha iyi açıklayabiliriz. En büyük uluslaraşırı şirketlerin çoğunluğunu Amerikan ve İngiliz şirketleri oluşturmaktadır. Ayrıca ilk beşteki küresel şirketlerin hepsi de ya Amerikan ya da İngiliz merkezlidir. Her iki ekonominin de güçlü ve zayıf yanları aynıdır. Her ikisi de, Almanya ve Japonya gibi ekonomilerle karşılaştırıldığında, üretim alanında kayıplar yaşamıştır. Her ikisi de bankacılığa, özelleştirilmiş altyapı hizmetlerine ve finansal hizmetlere daha bağımlı hale gelmiş, dolayısıyla son bankacılık krizine karşı etkilenme duyarlılıkları artmıştır. Ama ikisinin de petrol, doğalgaz ve silah üretimi gibi kilit alanlardaki hakimiyeti sürmektedir. En büyük ilk 10 küresel şirketin üç tanesi hariç hepsi petrol ve doğalgaz şirketidir. İngilizlere ait Royal Dutch Shell ve BP listede birinci ve dördüncü sıralardadır. Dünyanın en büyük üç madencilik şirketi, Rio, Tinto, ve BHP Billington, Anglo-Amerikan olup İngiltere merkezlidir.Günümüzde İngiltere, ABD haricinde dünyadaki hiçbir başka ülkeyle kıyaslanamayacak ölçüde sermaye ihraç etmektedir. 2006 yılında, İngiltere’nin denizaşırı sabit kıymetleri, İngiliz GMSH’nın yüzde 410’una denk gelmektedir. Bu değer, bütün esas kapitalist ekonomiler içinde en büyüğüdür. Bu yatırımın çoğunluğu ABD ve Avrupa’dadır; ama kayda değer bir bölümü de Afrika, Orta Doğu, Asya, ve Latin Amerika’da yeraltı kaynaklarına yatırılmaya devam etmektedir. Yurtdışından gelen (genelde ABD) bundan daha da büyük miktarda para İngiliz finans ve sanayi şirketlerine yatırılmaktadır. Bunların pek çoğu şimdi yabancı sahiplidir. Sermayenin İngiltere ve ondan çok daha büyük ABD ekonomisi arasında bu şekilde kilitlenmiş olması, Amerikan ve İngiliz dış politikalarının birbirine bağlanmasına katkıda bulunmaktadır. İngiltere’nin petrol ve doğalgaz devlerinin, maden şirketlerinin ve silah üreticilerinin, devletle süregiden çok güçlü bir ilişkisi ve değişen başbakanlara yönelik etkili lobi faaliyetleri bulunmaktadır.Tüm bu ilmikler biraraya gelerek ABD ve İngiliz hükümetleri için “enerji güvenliği” gereğini doğurmaktadır. Denizaşırı yatırımları korumak, ve benzin, gaz, mineral gibi stratejik maddeleri kontrol etmek için duyulan bu arzu, her iki ülkenin de dış politikasını ve savunma politikasını belirleyen unsurdur. İngiltere arık denizaşırı yatırımlarını koruyacak küresel askeri güce sahip değildir. Bunun için, ABD’ye giderek daha fazla oranda bağımlı kalmaktadır. Yazılı olmayan anlaşma gereği, İngiliz hükümeti bunun karşılığında ABD’nin dünya çapında yürüttüğü siyaseti desteklemektedir. Aynı şey, İngiltere’nin en güçlü silah üreticisi BAE Systems için de geçerlidir. Son yıllarda hızla büyümüş, genel olarak diğer ABD şirketlerini satın alarak dünyanın ikinci en büyük silah üreticisi durumuna gelen bu şirket, artık Pentagon’dan, MoD’un aldığından daha fazla iş almaktadır. İngiltere’nin, Irak ve Afganistan’daki Amerikan savaşını desteklemesi, silah üretiminin çarklarını yağlamaktadır hiç şüphesiz.İngiltere Neden Savaşıyor – 2
İngiltere Neden Savaşıyor – 3