“Neden ben de sizin gibi olamıyorum? Bir ben miyim düşünen? Bir ben miyim yalnız?” İşte aylak görünen ama aslında hayatın bütün gerçekleriyle dopdolu olan bir adamın yakarışı. Herşeyin farkında olmasıdır belki de onun kendisini “aylak” olarak göstermesinin sebebi. Hayattan bir kaçış için takmıştır bu lakabı belki de kendisine. Bunu başarabilmiş midir peki? Bunu “neden” diye soran haykırışında görmek mümkün…Yusuf Atılgan, 1959 yılında kaleme aldığı “Aylak Adam” romanında şehir insanının yalnızlık, dış dünyaya yabancılaşma gibi sorunlarını başarıyla işlemiştir… Kendisini herkesten farklı gören, bütün hayatını ‘o’ nu yani tutunacak dalını, gerçek sevgiyi bulmaya adayan C.’nin bu tekdüze, sıradan hayat yolundan saparak kendisine yepyeni, farklı bir yol çizmeye çalışmasını ele alan bu roman aslında herkesin içinde var olan ‘aylak’ı çıkarabilecek kadar güçlü, başarılı bir romandır.A-da-ko : ‘Ağaç dalı kompleksi’. C. kendisini bir ‘Adako’ olarak görüyor aslında. Sevgilisi Ayşe’ye ‘Adako’nun tarifini yaparken “Ağaç dalındaki, gövdeden ayrılma eğilimini fark ettin mi bilmem? Hep öteye öteye uzar. Gövdenin toprağa kök salmış rahatlığından bir kaçıştır bu. Özgürlüğe susamışlıktır.” diyor. İşte bu cümlelerde C.nin hayat felsefesine rastlıyoruz. O rutin hayatın dışında yaşamayı, farklı olmayı bir özgürlük, bir kaçış olarak görüyor. Diğer insanlar gibi planlı programlı yaşamayı değil de anı yaşamayı istiyor. Onun dışındaki herkes ona çok sıkıcı geliyor. Ve hayatı boyunca kendi gibi farklı olan kadını arıyor, “aylak kadını”. O kadının Ayşe olduğunu düşünüyor ama Ayşe’nin sorumlulukları, ailesi ona ağır geliyor. O kadını bir öğrenci olan Güler’de arıyor, onda da bulamıyor. Romanın sonunda da bulduğunu sandığı anda onu kaybetmesiyle hayata karşı iyice asileşiyor. Kimsenin onu anlayamayacağını biliyor artık… “Sustu. Konuşmak gereksizdi. Bundan sonra kimseye ondan söz etmeyecekti. Biliyordu; anlamazlardı.”C.’nin hayatta en korktuğu şey küçük yaşta kaybettiği ve hep kötü anılarla hatırladığı babasına benzemektir. Onun gibi kadın düşkünü bir insan olma korkusuyla çoğu kez isteklerine gem vurarak kadınlardan kaçmayı tercih etmiştir. “İçimdeki batıcı kadın isteğinden kurtulmak için boyuna okurdum.” İsteklerini, arzularını sırf babasına benzememek için sürekli bastıran, aslında bütün bu aykırılığının nedeni çocukluğunda gizli olan bir adam C.Hayatın bütün ayrıntılarına bir anlam yüklüyordu. Belki de ayrıntılarda arıyordu ulaşmak istediği şeyi. “Yoksa dünyada olmayanı mı arıyordu.” Bunu kendisi de bilmiyordu. Ona göre “güçlüğü umutsuzca zorlamak bile güzeldi.” Hayattaki herşey yetersiz geliyordu, çoğunluğa karışmaktan, onlar gibi olmaktan korkuyordu. “Neden? Neden böylesiniz?” diye kızarak soruyordu, “olanla yetinerek, aramadan, düşünmeden yaşanılsın diye yaratılmış bir dünyada yalnız” hissediyordu kendisini. Sürekli yeni arayışlar içindeydi. İnsanları, birlikte yaşama zorunluluğuna inanmış bir yığın olarak görüyordu. Ama o buna inanmıyordu. O sadece tek bir kişi istiyordu. “Sevişen iki kişinin kurduğu toplum” un kendisine yeteceğine inanıyordu. İşte bu yüzden her yerde “yürüyen oturan kalabalığın arasında” arıyordu ‘o’nu. “Ben, toplumdaki değerlerin ikiyüzlülüğünü, sahteliğini, gülünçlüğünü göreli beri, gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum: Gerçek sevgiyi! Bir kadın. Birbirimize yeteceğimizi, benimle birlik düşünen, duyan, seven bir kadın!” Arkadaşı Sadık’ın “senin aradığın kadın dünyada yok, bulamazsın” sözleri bile onu yıldırmaya yetmiyor. O tutunacağı dalı bulma ümidine, kendisi gibi bir ‘Adako’ bulacağı inancına adıyor bütün hayatını.Her insanın içinde bir ‘Aylak Adam’ vardır aslında. Çoğu insan bunu dışarı yansıtmaktan korkarak yaşar. Aylak olmak, özellikle C. gibi olabilmek çok zor bir iştir aslında. İşte bu zor işten kaçar insanlar. Sıradanlığı tercih ederler. Aykırılık ayıptır, yanlıştır çoğu kişiye göre. Çoğu insanın hedefi bellidir, elde edebileceği şeylerdir. C. ise hayatta olup olmadığını bile bilmediği bir şeyin peşinden gidiyor, onu elde edip edemeyeceğini bile bilmeden ama elde edeceğine inanarak… Belki de bu inanç sayesinde ayakta kalmayı becerebiliyor.Bu romanı okuyan herkes, C.’de kendinden birşeyler bulabilir. Hatta kendi yapmak isteyip de yapamadığı şeyleri C.’nin yaptığını görmek bile keyif verir insana.Yusuf Atılgan, zor bir adam olan C.’nin duygularını, düşüncelerini çok başarılı bir şekilde yansıtmıştır. Herkesin yapamadığını yapmak, içindeki ‘aylak’ı çıkarmak için yazmıştır belki de bu romanı Atılgan. Bunda da çok başarılı olmuştur.Hayatın bütün dayatmalarına, kurallarına, tekdüzeliğine bir başkaldırıdır “Aylak Adam”. Belki de dünyada olmayanı, en farklıyı aramanın romanıdır. “İnsanların kimliği ilk bakışta anlaşılmıyordu. Gözlerinde böyle bir hassa olsun isterdi. O zaman aradığını aldanmadan ne çabuk bulacaktı!”