‘Bizimle birlikte yaşayacağına göre,’ diyoruz, ‘bizim düzenimize uysun.’ Doğru. Her konuk, az ya da çok, bunu yapar zaten. Evin düzenine uyar. Uymayanın ‘konuk’luğu sona erer. Ama hayvanlarımız konuğumuz değil. Yaşam ortağımız.


Evet, Bilge Karasu Bir Hayvanla Yaşamak adlı denemesinde böyle demişti. Nice hayvansever yazar vardır fakat bu konuda ilk aklıma gelen o oldu. “Ne Kitapsız Ne Kedisiz” adlı kitabından olsa gerek. Ne güzel bir kitap ismi!Şimdi “hayvansever” ne demek bir bakalım… Evde bir çok hayvan beslemek, hayvansever olmak mıdır bunu bir düşünelim. “Yaşam ortağımız” olmasına karar verme hakkına sahip miyiz, bu ayrı konu, yani bir başka canlıyı iradesi olmamasından faydalanarak yavruyken ya da yaşını/yaşlarını doldurmuşken evimize almaktan bahsediyoruz. Doğadan olmalarına rağmen “medeniyetleşme”mizden ötürü şehirlerde yaşamak zorunda kaldılar çoğu,bizler gibi. Bizimle yaşamaya devam ediyorlar, hakları bile var! Bizden daha masumlar, hayatla mücadele etmek zorunda değiller; zira işe gitmiyorlar ve karınlarını doyurup yavrularına (çoğu kısırlaştırıldığı için “varsa” demeli) bakmaları ve yaşamlarını sürdürmeleri kafi. Halbuki bizler daha çok zorlukla yüzleşmek ve savaşmak zorundayız. Çoğumuz, çoğu kedinin yaşadığı “çöp tenekesinde karın doyururken kafasına düşen poşetin yarattığı acı” hissini yaşamamışızdır ama manevi olarak, çoğu kedinin yaşamadığı, “yaptığımız iyiliğin müsait yerimize girmesinin acısı”na alışığız. Bu durumda bizden daha masum bir toplumla karşılaşıyoruz. İyilik yapmıyorlar dolayısıyla bu onlara acı vermiyor. Dolayısıyla “iyilik yaparsam anamı ağlatırlar” anlayışları yok ve bu yüzden kimseyi de sömürme isteği duymuyorlar.(Hayvanların masumiyeti daha kısa yoldan da açıklanabilrdi ama ben bu yolu daha uygun gördüm.)

Efendim masumiyet arayışımız da sürüyor.Bunu ya çocuk yaparak yahut da hayvan edinerek tatmin ediyoruz.Şimdiye kadar “pragmatizm” kavramıyla yüzleşmediyseniz yüzleşiniz. Bir miktar masumiyet elde edeceğiz de mutlu ve iyi olacağız diye şu yaptıklarımıza bakın. Neyse efendim masumiyet arayışımız doğal olan ve henüz pislenmemiş bu hayvanlarla da tatmin olmazsa ne olur? Alış-veriş olur. Komik ama yeni olan, el değmemiş olan gözalıcı işte çoğumuza göre,mücevher gibi, yeni bir ayakkabı gibi. Ama aynı ihticamızı tatmin etmek için kullandığımız şey “hayvan” olunca metamız “sevimli” sıfatını alıyor, “mücevher” olunca da “muhteşem”, “gözalıcı”, “güzel”, “sana da çok yakıştı” vesaire…Biz bu mücevher düşkünlerine burjuva, hayvan düşkünlerine ise hayvansever diyoruz.Bu konu daha fazla açılıp yayılmadan şunu düşünelim: Empati kurmaya çalıştığımız,anlamaya çalıştığımız insanlar olunca tökezleme ihtimalimizin ihtimal katsayısı yüksekken bu katsayı “hayvanla empati” söz konusu olunca düşüyor bir hayli. Açlıklarını anlayınca yiyeceklerini veriyoruz (onlarınki “yem” diye nitelendiriliyor) ve memnun oluyorlar,yani gayet basit bir ilişki, bize muhtaçlar (kediler hariç, çünkü kedilerin insanların efendisi olduğuna dair önemli kanıtlar var). Sevgi ve zorunlu ihtiyaçları dışında bizden istekleri yok üstelik. (Eğer evimizde besliyorsak onlardan tatlısı yok, eğer sokakta karşımıza çıkıyorlarsa onalrdan pisi yok, eğer kutuplarda yaşam mücadelesi veriyorlarsa onlardan çaresizi yok… kafam karışıyor!!!)E az ile kanaat ediyorlar demek ki evde beslediğimiz hayvancıklarımız, halbuki insanlar hep daha fazlasını istiyor.

Ev ahbaplarımız olan hayvanlarımızın bize verdikleri “sorumluluk” duygusuna gelince… Az ama çok! Az; çünkü belli ihtiyaçlarını belli imkanları sağlayarak giderebiliyoruz. Çok; çünkü hastalandıkları ya da öldükleri takdirde tek sorumlusu biz oluruz. Onlar için düşünmesi gereken bizizdir. Bu bakımdan yine çocuk doğurmaya ve bakmaya benziyor. Hatta “ne olacağı” konusunda çocuğumuz üzerinde bile bu kadar söz sahibi değilizdir. Buyrun size “otorite yönelimi”, çünkü çocuk irade sahibi ve kendi yolunu bir müddet sonra çizecek duruma gelecektir. Hayvan ise (hayvana hayvan demeyen edebiyata bir bakınız,bu a bir hatırlatma) neredeyse bize tabidir.Yani “hayvanseverlik” düşünülmesi gereken bir kavramdır efendim, düşününüz diye yazdım.hareket noktaları:
# *aldous huxley’in “yazar olmak istiyorsanız kedi edinin” tavsiyesi# *yavru kedi edinmiş yakın arkadaş# *içimdeki içgüdü# *bilge karasu “ne kitapsız ne kedisiz” kitabı# *pink floyd “animals” albümü# *yasemin mori “hayvanlar” albümü# *george orwell “hayvan çiftliği” kitabı# *mevlana “mesnevi” kitabı