Bu yazıda, oynadığım en güzel ve gerçekçi masaüstü FRP oyunundan bahsetmek istiyorum. Belki modası geçmiş bir konu gibi görünebilir (intiharlar artık FRP’ye bağlanmıyor) ama hala çok sayıda FRP oynayan ve yeni oynamaya başlayan insan var. Hiç bilmeyenler için: FRP’nin açılımı “fantasy role playing” dir. Yani bir fantezi dünyasında bir karakter yaratıp (oyunda ne olmak istiyorsanız… vampir, büyücü vs. ) , yaşadığı şeylerde onu canlandırmaktır. Bir nevi “o” siz oluyor. Tabii herşey sizin hayalgücünüz kadar sınırsız ama yapabileceklerinizin bir kontrolü olmalı. Bunun için de kurallar konmuş, belli hareketleri yapıp yapamadığınızı kontrol edebilmek için. Örneğin yürümek vs. gibi gayet olağan hareketleri yapıp yapamadığınızı kontrol etmiyorsunuz ama eğer ki derseniz; “100 metre ilerdeki vampirin gözünü, Colt’umun mermisiyle çıkarıyorum. ” kurallara göre zar atılır vs. Bir de, bir oyun yöneticisi olmalı. Oyunun akışını size anlatacak, olayın atmosferini verecek, başınıza ne geleceğini belirleyecek, sizin yaptıklarınıza göre oyunu kurgulandıracak, kuralları uygulayacak olan kişi diyebiliriz. Peki neden FRP? Emin olun, hiç olmayan bir dünyada, hayal dünyasının içinde maceralara atılmak, yarattığınız karaktere hayat vermek, gerçek hayatta yapamadığınız şeyleri onunla yapmak insana çok büyük bir haz veriyor. Ayrıca bunların hiç biri umrunuzda değilse bile çok eğleniyorsunuz.

Bahsedeceğim oyun Hunter the Reckoning. White Wolf adlı firmanın bir oyunu. Bu firmanın oyunlarını özel kılan, oyunların sahnesinin gerçek Dünya olması. Ancak firma Dünya’yı biraz farklı algılamış. Dünyamızın adı World of Darkness. Bizim dünyamızın fantastik ve daha karanlık hali. Bir de ruhlar dünyası var; adı Umbra. Umbra fiziksel dünyanın yansıması, sayısız ruhlar diyarı, alanlar ve tabakalardan meydana geliyor. İyice aklınızı karıştırmayım; konumuza dönelim. Dünyanın artık tamamen kokuşmuş olmasının yanında, neredeyse dünya var olduğundan beri dünyayı doğaüstü yaratıklar sarmış durumda. Kurtadamlar, vampirler, büyücüler, hayaletler (oyunun hayalet kavramı çok farklı ve güzel ve aslında bunlar Shadowlands denen tabakada bulunuyorlar; bazı zamanlarda World of Darkness’a geçebiliyorlar) vs. Bütün bu yaratıklar için, sadece onlara yoğunlaşabileceğiniz farklı oyunlar var. Hunter’da ise insanı canlandırıyoruz. İşin en güzel tarafı da bu. Her zaman gördüğünüz Kadıköy’den çok daha farklı bir Kadıköy’de, vampirlerle boğuşabiliyorsunuz. Aslında cümlenin son kısmı oyunun ana mantığını çok iyi açıkladı. Oyunda avcı oluyoruz. Dünyada yaratıkların olduğunu bilen ender insanlardan birini canlandırıyoruz.

Oyun 90ların sonlarında geçiyor. Konusu şöyle; artık her yer evsizlerle dolu, hayat şartları berbat, totaliter güçler insanların hayallerini, egolarını resmen yoketmiş durumda, her saniye sebebi belirsiz ölümler gerçekleşmekte, ruhani, fiziksel açlık artık olabileceği en yüksek derecede. İnsanlar elbette bunların bir kısmını kendileri yarattı ama bu “dünya”nın en büyük sorumlusu yaratıklar. Artık sayılamayacak kadar çok olan vampirler, daha fazla kudret için delirmiş büyücüler, toprak analarına zarar verdiğimiz için bizi bitirmek isteyen kurtadamlar… Her gün daha da büyüyerek, biz bilmesek de bizden üstün oldular. Patronlar onlar oldu. Denizler, para, ormanlar onların. Bizi kullandılar, yönettiler, ezdiler ve tabii ki açlıklarını bastırmak ya da amaçlarına ulaşmak için öldürdüler. Dünyanın en boktan tarafı da insanlar öyle umursamaz oldular, kendilerini çarka öyle kaptırdılar ki bunların farkına varmadılar. Ama bu daha fazla süremezdi ve uyananlar oldu. Bu uyanmayı sağlayanlar massenger denen güçlerdir. Birçok farklı şekilde, seçilmiş insanlara onları gösterdiler ve bu avcıları bazı güçlerle donattılar (mantıksız olacak kadar abartı şeyler değil). Onların seçilmesinin sebepleri var tabii. Zaten bazı şeylerden kuşkulanmaya başlayan (yaratıklar konusunda) , kokuşmuş düzenden nefret eden, değiştirmek için çok hırslı olabilecek insanlar bunlar. İşte böyle bir insanı canlandırıyoruz ve tabii ki kayıtsız kalmıyoruz olanlara…

Bütün White Wolf oyunlarında olduğu gibi bu oyunda da gruplar var. Hunter’da gruplara creed deniyor. Creedler avcıların düşünce yapılarına göre ayrıldıkları gruplar ama çete gibi değil. Yani “hurra hadi toplanın bizim grup, vampir kesecez” durumu yok. Belirlediğiniz creed’e göre davranıyorsunuz ve yetenekleriniz o doğrultuda oluyor, o kadar. Yoksa bi yere gidip üye falan olduğunuz yok. Ya da bu grupların başları filan olmuyor, ona buna emir verecek. Böylece herşey kendi içinde bir mantık çerçevesinde gelişiyor.

Oyunun en güzel yanı oyundaki acizliğiniz. Onlar o kadar güçlüler ki çoğunlukla zor durumda kalıyorsunuz ve bu oyuncuları çok zorluyor; bu da aşırı heyecan duygusu ve o durumdan kurtulduğunuzda büyük bir haz veriyor. Bir süper kahraman değilsiniz yani. Kimse sizin birşeyler yapmaya çalıştığınızın farkında bile değil (diğer avcılar, massengerlar ve durumu anlamaya başlayan yaratıklar dışında) . Bunun dışında, kitapların atmosferi oyuncuya çok güzel bir şekilde verdiğini söyleyebiliriz.

Tabii oyunun kitaplarından bahsetmeden geçemeyeceğim. Oyunu oynayabilmeniz için ana kitap ve 10 adet zar gerekli sadece. Ana kitap (adı tabii ki Hunter the Reckoning) tüm kuralları, karakter yaratımını, creedleri, sahip olacağınız özel güçleri, yaratıkları, World of Darkness’ı, silahları ve daha birçok şeyi anlatıyor. Ayrıca storytellerların işlerini de bayağı kolaylaştırmışlar. Oyuncuları oyuna sokmak için maceralar, her creedin ayrı ayrı uyanış sahneleri mevcut. Ana kitaptan sonra alınabilecek, oyunu çok daha zevkli hale getiren ve ayrıntılı yapan, oyuncuları ve storytellerları bilgilendiren çok güzel kitaplar var. Hunter Book: Avengers, Defenders, Innocents vs. creed kitapları. Her biri creed, karakter tipleri, nasıl canlandırılabileceği ve daha birçok konu hakkında ayrıntılı bilgi içeriyor. Storytellers Companion sadece storytellerların okuması gereken bir kitap. Yaratıklar, massengerlar, World of Darkness hakkında ayrıntılı bilgiler içeriyor ve oyunun nasıl daha iyi oynatılabileceğini, atmosferin oyuncuya nasıl hissettirilebileceğini anlatıyor. Ayrıca tüm kuralların ve yaratıkların özelliklerinin kısaca yazdığı bir karton (screen deniyor) içeriyor. Bu gerçekten storytellerların kolu, ayağı oluyor denebilir. The Walking Dead sadece hayaletler ve zombiler konusunda çok detaylı bilgiler veriyor, onların hikayesini anlatıyor. Yine daha çok storytellerlara yönelik bir kitap. Hunters Survival Guide yaratıkları alt etmenin yollarını anlatıyor ve bunu yaparken oyuncuların biraz daha iyi canlandırma yapabilmesini sağlıyor. Bir nevi Combat&Tactics. Son olarak, Apocrypha massengerların kim, ne olduklarını ve nereden geldiklerini anlatıyor.

Herkese FRP oynamayı tavsiye ederim. En azından bir kere denemeye değer. Ve bu oyun gayet iyi bir seçim olacaktır…

Ayrıntılı bilgi için:
Hunter official site
Hunter-Net UK
Center for the Imbued
-->